Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Sizin üzerinize gereken, benim sünnetime ve (benden sonra) doğru yolda olan Hulefâ-i Râşidin’in sünnetine (yoluna) sarılmanızdır. İşte bu sünnetlere sımsıkı sarılın ve sonradan ortaya çıkan bid’atlardan kesinlikle kaçının. Çünkü her bid’at sapıklıktır. (Ebû Dâvûd - Tirmizî- İbni Mâce)
Yüce Rabbimiz “Ey îman edenler! Allah’a itaat edin ve Peygambere itaat edin” (Nisâ - 59) buyurduğu gibi,
Peygamberimiz de “Sizin üzerinize gereken, benim sünnetime ve (benden sonra) doğru yolda olan Hulefâ-i Râşidin’in sünnetine (yoluna) sarılmanızdır” buyuruyor.
Hulefâ-i Râşidîn ne demektir?
Hulefâ halifenin ve Râşidîn de râşid’in çoğulu olup, doğru yolda olan halifeler demektir. Peygamberimizin vefatından sonra sırasıyla devlet başkanlığı görevini üstlenen ilk dört halife’ye yani;
Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’ye Hulefâ-i Râşidîn denir.
Bu dört halifenin doğru yoldan ayrılmayıp devleti İlâhi kanunlar doğrultusunda adâletle yöneteceğine Peygamberimiz bizzat kefil oldu ve “(benden sonra) doğru yolda olan Hulefâ-i Râşidin’in sünnetine (yoluna) sarılın” buyurarak, vefatından sonra da sorumluluğu üzerine aldı.
Yirmi üç yıllık peygamberlik döneminde geceyi gündüze katarak ve zamanla yarışarak insanların kurtuluşu için çalışan sevgili Peygamberimiz, dünyaya veda ederken “Ah! Ümmetim” diye yandı ve çok sevdiği ümmetini Hulefâ-i Râşidîn’e emânet etti.
Peygamberimiz (s.a.v.) in vefatı ile yirmi üç yıllık o mutlu “Asr-ı Saadet” dönemi kapandı ve Asr-ı Saadet’in gölgesinde Hulefâ-i Râşidîn dönemi başladı.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Benden sonra hilâfet (halifelik) otuz yıldır. Sonra mülk (saltanat) dönemi başlar. (Taberânî - İbni Hibban - Ahmed İbni Hanbel - Begavî)
İslâm’ da halifelik dönemi
Hz. Ebû Bekir: İslâm öncesi câhiliyye döneminde de putlara tapınmayan, şarap içmeyen ve iffetini koruyup tertemiz bir hayat yaşayan Hz. Ebû Bekir, Peygamberimizden iki yaş küçük olup fil olayından iki yıl sonra dünyaya geldi. Erkeklerden ilk müslüman olan Hz. Ebû Bekir, Hz. Bilâl-i Habeşî gibi müslüman olan köleleri satın alıp âzad etti (kölelikten kurtardı) ve bütün servetini Allah yolunda harcadı. Peygamberimizin her sözünü hemen onayladığı için sıddık ünvanı verildi ve Ebû Bekr-i Sıddık adını aldı.
Peygamberlerden sonra insanların ve sahabelerin en üstünü olan Hz. Ebû Bekir, Peygamberimizin vefat ettiği gün halife seçildi ve Hulefâ-i Râşidîn’in ilk halifesi oldu. Halifelik döneminde önce irtidad (dinden dönme) olaylarını bastırdı ve Müseylemet-el-Kezzab denilen yalancı peygamberin 40.000 kişilik ordusunu bozguna uğrattı. Sonra Roma ve İran üzerine ordular gönderip fetihlere ve İslâm’ı Arabistan Yarımadasının dışında yaymaya başladı.
İki yıl, üç ay ve on gün halifelik yapan Hz. Ebû Bekir, hicretin 13. yılında Medine’de vefat etti ve sevgili Peygamberimizin yanına defnedildi. (Allah ondan râzı olsun)
Hz. Ömer: Hz. Ebû Bekir tarafından halife seçilen ve Hulefâ-i Râşidîn’in ikinci halifesi olan Hz. Ömer, Peygamberimizden on yaş küçük olup ilk müslümanların kırkıncısıdır. Sert yapısı, cesareti ve atılganlığından dolayı herkesin kendisinden çekindiği Hz. Ömer müslüman olunca, Hz. Cebrâil gelip Peygamberimizi tebrik etti ve müslümanlar sevinip tekbir getirdi.
Hz. Ömer’in teklifi ile Peygamberimiz ve sahabeler ilk defa topluca Kâbe’ye gidip cemaatle namaz kıldılar. Hz. Ömer’in müslüman olduğunu gören müşrikler de “İşte bu gün kabilemiz ikiye bölündü” diye mâtem tuttular.
Adâletin simgesi olan Hz. Ömer’e hak ile bâtılı birbirinden ayırdığı için fâruk ünvanı verildi.
Hz. Ömer’in döneminde, Suriye, Filistin, Kudüs, Mısır, İskenderiye, İran, Horasan ve Azerbaycan gibi ülkeler fethedildi ve İslâm Devleti dünyanın tek süper gücü haline geldi.
On yıl, iki ay, on bir gün halifelik yapan Hz. Ömer, hicretin 23. yılında sabah namazını kıldırırken Ebû Lü’lü denilen mecûsî bir köle tarafından zehirli hançerle vurularak şehid edildi ve Hz. Ebû Bekir gibi sevgili Peygamberimizin yanına defnedildi. (Allah ondan râzı olsun)
Hz. Osman: Hz. Ömer’in görevlendirdiği özel kurul tarafından halife seçilen ve Hulefâ-i Râşidîn’in üçüncüsü olan Hz. Osman, ilk müslümanların beşincisidir. Hz. Osman, Peygamberimizin kızlarından önce Rukayye ve onun ölümünden sonra Ümmü Gülsüm ile evlendiği için, iki nûr sahibi anlamında ona Osman-ı Zinnûreyn denildi.
Asr-ı Saadet’teki bakire kızlar gibi hayâlı, varlıklı ve yoksullara yardım etmeyi çok seven Hz. Osman servetinin çoğunu Allah yolunda harcadı ve Peygamberimizin özel duasını aldı.
Hz. Osman’ın halifeliği döneminde de fetihler hızla devam etti ve İslâm orduları doğuda Hindistan’a, kuzeyde Kafkaslara ve batıda İstanbul’un surlarına kadar dayandı. Ayrıca Afrika sahillerinin tamamı ile Kıbrıs Adası da onun halifeliği döneminde fethedildi.
Fetihlerin işgal değil, gerçekte kurtarma operasyonu olduğunu gören ve zâlim diktatörlerin baskısından kurtulanlar İslâm’a koşuyor ve müslümanların sayısı her gün çığ gibi büyüyordu.
Ancak İslâm düşmanları ve özellikle yahudiler de boş durmuyor ve müslümanların arasına fitne tohumları saçmak için fırsat gözlüyordu.
Sonuçta Abdullah İbni Sebe denilen yahudi asıllı münâfığın kışkırttığı silahlı isyancılar, Medine’ye gelip terör estirdiler ve Hz. Osman’ın evini abluka altına aldılar.
On bir yıl, altı ay ve on dört gün halifelik yapan Hz. Osman hicretin 35. yılında cuma günü Kur’an okurken, evini basan isyancılar tarafından şehid edildi.
Hz. Osman’ın cenazesi terör ve fitneden dolayı günlerce evinde kaldı ve ancak üç gün sonra az sayıdaki müslüman tarafından gizlice cenaze namazını kılıp Bâki Mezarlığına defnettiler. (Allah ondan râzı olsun)
Hz. Ali: Hz Osman’ın isyancılar tarafından şehid edilmesi ile dünyanın tek süper gücü olan İslâm Devleti başsız ve müslümanlar halifesiz kalmıştı. Silahlı isyancılar ise Medine sokaklarında dolaşıp terör estiriyordu.
İşte bu ortamda halife seçilen ve Hulefâ-i Râşidîn’in dördüncüsü olan Hz. Ali’nin işi gerçekten zordu. Çünkü uyuyan fitne uyanmış, ateş bacayı sarmış ve İslâm düşmanları başarılı olmuştu.
Bu nedenle Hz. Ali, Hz. Osman’ı şehid edenlerin cezalarının ertelenmesi konusunda ortaya çıkan ve ictihad farklılığından kaynaklanan sorunlarla uğraşmak zorunda kaldı ve fetihler durdu. Hz. Ali ile aynı görüşte olanlara göre, Hz. Osman’ın şehid edilmesi ile sonuçlanan isyan hareketi henüz bastırılamamış ve kontrol altına alınamamıştı. Katiller de isyancıların arasında olduğundan, önce isyanın bastırılıp kontrol altına alınması ve sonra katillerin cezalandırılması görüşünde idiler.
Karşı görüşte olanlar ise fitnenin önlenmesi için katillerin derhal cezalandırılmasını istiyorlardı.
Aksi halde fitneler önlenemez, yeni isyanlar çıkabilir ve Allah’ın emri olan kısas da ertelenemezdi.
İşte bu ictihad farklılıklarından dolayı yahudi asıllı Abdullah İbni Sebe denilen münâfığın başlattığı fitne hareketi yıllarca devam etti. Cemel (deve) olayında ve Bâbil harabeleri yakınındaki Sıffîn Ovası’nda çok kanlar döküldü ve dostlar ağlayıp düşmanlar güldü.
Hz. Ali’nin çocukluğu Peygamberimizin yanında geçti ve ergenlik çağına gelmeden îman etti. Bu nedenle Hz. Ali de Hz. Ebû Bekir, Hz. Hadice ve Hz. Zeyd gibi ilk dört müslümandan biri oldu.
Peygamberimiz (s.a.v.) çok sevdiği küçük kızı Hz. Fâtımâ’yı Hz. Ali’ye vererek onu kendine dâmat ve neslinin devam edeceği torunlarına baba yaptı. Ayrıca Ehl-i beyt’in ve Ehl-i abâ’nın da bir numaralı ilki olan Hz. Ali;
Çocuk yaşında îman edip putlara hiç tapınmadığı için Kerremallahü vecheh, savaş alanlarında din düşmanlarına aslanlar gibi saldırıp hep galip geldiği için Esedullah-il- Gâlib ve Allah’ın her takdirine râzı olduğu için de Mürtezâ gibi ünvanlarla taltif edildi.
Hz. Ali’nin halifelik dönemi çok sıkıntılı geçti. Çünkü din düşmanları ile değil, ictihad farklılığından kaynaklanan iç sorunlarla ve haricî denilen sapıklarla uğraşmak zorunda kaldı. Dört yıl sekiz ay on bir gün halifelik yapan Hz. Ali, hicretin 40. yılı ramazan ayında cuma günü sabah namazına giderken, İbni Mülcem adındaki sapık bir haricî tarafından başına kılıçla vurularak şehid edildi ve Necef’te defnedildi. (Allah ondan râzı olsun)
] ] ]
Hz. Ebû Bekir iki yıl üç ay on gün, Hz. Ömer on yıl iki ay on bir gün, Hz. Osman on bir yıl altı ay on dört gün ve Hz. Ali dört yıl sekiz ay on bir gün halifelik yaptı ve toplam yirmi dokuz buçuk yıl oldu. Yani otuz yılın tamamlanmasına altı ay kaldı.
Hz. Ali’den sonra halife olan oğlu Hz. Hasen, altı ay halifelik yaptıktan sonra müslümanlar arasında kan dökülmesini önlemek için kendi isteği ile halifelik hakkını Hz. Muaviye’ye devretmesi ile otuz yıllık hilâfet dönemi tamamlandı. Sonra Hz. Muaviye meşru devlet başkanı oldu ve Şam’da meliklik (saltanat) dönemi başladı.
Üç mucize!
Hz. Hasen’in kendi isteği ile halifelik hakkını Hz. Muaviye’ye devretmesi ile Şam’da melikler dönemi başladı ve Peygamberimiz (s.a.v.) in üç mucizesi gerçekleşmiş oldu.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu:
Benden sonra hilâfet (halifelik) otuz yıldır. Sonra melikler (saltanat) dönemi başlar” (Taberânî - İbni Hibban - Ahmed İbni Hanbel- Begavî)
Gerçekten hilâfet otuz yıl devam etti ve ardından melikler (saltanat) dönemi başladı.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu:
Bu yavrum (torunum Hasen) seyyiddir (ulu kişidir). Ümid ederim ki Allah bununla iki büyük İslâm toplumunun arasını düzeltir. (Buhârî - Tirmizî - Ebû Dâvûd - Nesâî)
Hz. Hasen hilâfetten çekilince, Hz. Ali taraftarları ile Hz. Muaviye taraftarları arasındaki korkunç savaş sona erdi ve müslümanlar yeni fetihlere yöneldi.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu:
Hilâfet (halifelik) Medine’de ve meliklik (saltanat) Şam’dadır. (Buhârî - Hâkim)
Hz. Hasen’in hilâfetten çekilmesi ile Medine’deki hilâfet dönemi kapandı ve Hz. Muaviye ile Şam’da melikler (saltanat) dönemi başladı.
***
Ahmet Tomor Hocafendi
İSLAM'DA FETİHLER DÖNEMİ KONULU SOHBETİMİZ
Comments