Yüce Allah buyuruyor:
Onlar (gerçek mü'minler), emânetlerini ve ahitlerini gözetirler. (Mü'minûn - 8 )
Korumak ve gözetmek için teslim edilen maddi ve mânevî şeylere emânet denir. Teklif edilen emâneti kabul edip etmemek kişinin isteğine bağlı olduğundan, hiç kimse bir emâneti kabul etmeye zorlanamaz. Ancak bir emâneti kabul edip teslim aldıktan sonra, o emâneti koruyup gözetmesi vâcib, emânete ihânet etmesi ise haramdır. Çünkü emânetleri koruyup gözetmek ve ahitlere (sözleşmelere) bağlı kalmak îmanın alâmeti ve bunlara ihânet etmek de münâfıklık alâmetidir.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Münâfıkın alâmeti üçtür. Konuştuğu zaman yalan söyler. Söz verdiği zaman sözünde durmaz. Kendisine bir şey emânet edildiği zaman (emânete) ihânet eder. (Müslim - Hâkim)
İşte mü'min-münâfık farkı! Mü'min, kendisine emânet edilen mal, mülk, eşya ve parayı, kendi öz malı gibi korur ve sahibi istediği zaman derhal teslim eder. Münâfık, kendisine emânet edilenleri koruyup gözetmez, sadece onlardan yararlanmak ister ve sahibi isteyince hemen teslim etmez.
Emânet iki çeşittir. Biri Allah ile kul arasında, diğeri kullar arasında olan emânetlerdir.
Allah ile kul arasındaki emânetler
Canımız ve bedenimiz tapulu malımız olmadığına göre, Yüce Allah'ın geçici olarak bize verdiği kutsal emânetlerdir. Bu emânetleri koruyup gözetmek ve gereğinde düşmana karşı savunmak farz olduğu gibi, günahlardan sakınıp kabir azabından ve cehennem ateşinden korumak da farzdır. Organlarımız da İlâhi emânet olduğundan, onları da her çeşit tehlikelerden koruyup gözetmek ve yaradılış amacı doğrultusunda kullanmak farz, yaradılış amacı dışında kullanmak ise haramdır.
Örneğin, güvenlik güçleri devlet tarafından kendilerine emânet edilen silahları, yetkilerini aşıp ve kanunları çiğneyip amaç dışı kullandıklarında kanunlar karşısında suçlu oldukları gibi,
Gözleri ile yabancı kadınlara bakanlar, dilleri ile yalan söyleyenler, dedikodu yapanlar, kulakları ile müzik ve çirkin sözler dinleyenler, elleri ile yabancı kadınlarla el sıkışanlar ve ayakları ile günah işlenen yerlere gidenler de,
Allah tarafından kendilerine emânet edilen organlarını, yetkilerini aşıp ve İlâhi kanunları çiğneyip yaradılış amacı dışında kullandıklarından, Allah katında suçlu ve günahkâr olurlar.
Malımız ve mülkümüz de emânettir. Bu nedenle hiç kimse, ben kazandım diye malını, mülkünü dilediği gibi gayr-i meşru günah yollarında harcayamaz, öfke ile tabakları, bardakları yere atıp kıramaz ve günah işlemek amacı ile sazlı, cazlı düğün salonları tutup bu yolda harcama yapamaz.
Yavrularımız da emânettir. Yüce Allah'ın günahsız ve tertemiz bir şekilde bize teslim ettiği yavrularımızı, İslâmî kurallar doğrultusunda tertemiz ve günahsız bir şekilde yetiştirmek farz, onların sadece dünya geleceğini düşünüp âhiretlerini ihmal etmek ise emânete ihânettir.
Zaman ve koşullar ne olursa olsun, baskılara boyun eğmeden yavrularımızın geleceğini düşünelim ve onları kendi ellerimizle korkunç cehennemin ateşine atmayalım.
Kullar arasındaki emânetler
Emânetler amaç dışı kullanılamaz ve sahibinin izni olmadan hiç kimse onlardan yararlanamaz.
Bakım için servislere ve otoparklara bırakılan araçlara, sahibinin izni olmadan binilemez ve onlardan amaç dışı hiçbir şekilde yararlanılamaz.
Emânet olarak bırakılan para, makine ve araç gibi şeyler de, kesinlikle ticarette kullanılamaz ve onlardan sağlanan kazançlar helâl olmaz.
''Filan kimseye benden selâm söyle'' denildiğinde, bunu kabul eden kimsenin, selâmı yerine ulaştırması vâcib, ihmal etmesi ise emânete ihânettir.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Bir kimse konuşurken etrafına bakınırsa, bu da bir (tür) emânettir. (Ebû Dâvûd - Tirmizî)
Bir kimseye gizlice anlatılan ve sır olarak saklanması istenen sözler de emânet olduğundan, bu sırları saklamak ve en yakınlarına bile anlatmamak gerekmektedir.
Akrabası, komşusu ya da arkadaşı tarafından gözetmesi için emânet edilen kadınları, kızları ve çocukları kendi gözünden bile sakınmak ve onların iffetini, namusunu korumak farz, aksi davranışlarda bulunmak ise emânete ihânettir.
Emânetleri ehline vermek
Yüce Allah buyuruyor:
Allah kesinlikle emânetleri ehline vermenizi emreder. (Nîsa - 58)
Devlet hiç kimsenin özel çiftliği ya da işyeri olmadığından, atama yetkisine sahip olanların emânetleri ehline vermeleri farzdır. Atamalarda doğru, dürüst ve yetenekli kimselerin yerine, ideolojik nedenlerle ahlaksız ve yeteneksiz kimseler tercih edilirse, hem emânete ihânet edilmiş hem de tüyü bitmemiş yavruların bile hakkına girilmiş olur.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Emânet (görev) ehil olmayanlara verildiği zaman, kıyâmeti bekle! (Buhâri)
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
MÜ'MİNLER VE MÜNAFIKLARIN FARKLARI KONULU SOHBETİMİZ
Comments