Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Oruçlu için iki sevinç (vakti) vardır. Biri iftar ettiği zaman ve diğeri Rabbine kavuştuğu zamandır. Kuşkusuz oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. (Müslim)
Sözlükte imsak, tutmak ve iftar da açmak demektir. Bu nedenle orucun başlangıç vaktine imsak ve açılış vaktine iftar denir.
Cân-ı gönülden Allah rızası için yapılan her iyiliğin, her ibâdetleri hiç kuşkusuz Allah katında bir mükâfatı (ödülü) vardır. Dünya âhiretin tarlası olduğu için genelde bu mükâfatlar âhirete ertelenir, mahşer yerinde sevab olarak ve katlanarak sahibinin mîzanına (tartısına) konur. Ancak yakın akrabayı gözetmek ve sadaka vermek gibi bazı iyiliklerin mükâfatlarından bir kısmı, ömürlerin ve rızıkların bereketlenmesi şeklinde dünyaya yansıdığı gibi,
Oruç tutma mükâfatının bir kısmı da iftar vaktinde ruhsal zevk, huzur, sevinç, mutluluk, bolluk ve bereket şeklinde dünyaya yansır ve oruç tutanlar iftar vaktinde gerçekten mutlu olur.
İslâm ülkelerinde ve müslümanların yoğun olarak yaşadıkları yerlerde, iftar vakti gerçekten çok farklı olur. Hanımlar evlerde iftar hazırlığı yaparken, dışarıda da yoğun bir trafik yaşanır, iftar verenler ve iftara gidenler zamanla yarışır. Oruç tutan çocuklar da saatlere bakışır ve imsakla başlayan oruç yasakları kalkınca, Besmele ve dualarla oruçlar açılır.
İşte oruç mükâfatının iftar vaktinde dünyaya yansıyan ruhsal ve toplumsal heyecanı! Bolluk, be reket ve huzur… Ya Rab! Ne sevinç, ne mutluluk!..
Bu sevinç ve mutluluğun âhirete de yansıması, mahşer yerinde sevab olarak ve katlanarak mîzanımıza (tartımıza) konması için, iftar vaktinde günahlardan daha çok kaçınalım ve gerçekte ibâdet olan iftar yemeğini müzik eşliğinde yemeyelim.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim bir oruçluya iftar verirse, onun (oruçlunun aldığı sevap) kadar sevap alır. Oruçlunun sevabından da bir şey eksilmez (sevab ortadan bölünmez). (Tirmizî - Nesâî - İbni Mâce)
Allah rızası için yapılan her şey çok güzel ve çok sevap olduğu gibi, Ramazan ayında iftar vermek de kuşkusuz çok güzel ve çok sevaptır.
Ancak ben onu dâvet edersem, o da beni dâvet eder gibi bir beklenti ya da ben onu dâvet ettim, o beni dâvet etmedi gibi sonuçta bir kırgınlık olursa,
Allah rızasına gölge düştüğü için, bu tür “al gülüm, ver gülüm” dâvetlerden fazla bir şey beklemeyelim. Ayrıca birbirine mahrem olmayan erkeklerle kadınların aynı masada karşılıklı oturup birlikte yemek yemeleri ve konuşup gülüşmeleri günah olduğundan, bu tür dâvetler tertip etmek ve gitmek günahtır. Bizim kalbimiz temiz gibi sözler Allah katında geçersizdir.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Aziz ve Celâl olan Allah buyurdu ki: “Kullarımdan bana en sevimli olanı, iftar etmede acele edenlerdir.” (Tirmizî)
İftara dâvet edilenlerin, ev sahibini kapılara baktıracak kadar geç gitmeleri hoş bir şey olmadığı gibi, İlâhi dâvete koşmamak ve iftarı geç açmak da hoş bir şey değildir.
Enes radıyallahü anhü diyor ki:
Resûlullah (s.a.v.) namazı kılmadan önce bir kaç tane taze hurma ile orucunu açardı. Taze hurma yoksa, kuru hurmacıklarla orucunu açardı. Eğer kuru hurma da yoksa bir kaç yudum su ile orucunu açardı. (Ebû Dâvûd - Tirmizî)
Azîz ve Celîl olan Allah iftar etmede acele edenleri sevdiği için Peygamberimiz (s.a.v.), namaz kılmadan önce orucunu açar, sonra akşam namazını kılar ve namazdan sonra iftar yemeğini yerdi. Gerçekte sünnet olanı ve sağlık açısından da en güzel olanı budur.
Abdullah İbni Ömer radıyallahü anhüma diyor ki:
Resûlullah (s.a.v.) iftar ettiği zaman “Allahım! Ancak senin rızan için oruç tuttum ve senin verdiğin rızıkla iftar ettim” derdi. (Ebû Dâvûd)
***
Ahmet Tomor Hocafendi
RAMAZAN-I ŞERİF VE ORUÇ KONULU SOHBETİMİZ
Comments