Hz. Cebrâil: “Ya Muhammed! Îman nedir? Açıklar mısın?” deyince;
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu:
Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe îman etmendir. Kadere de, hayrına ve şerrine (hayır ve şerrin Allah’ın takdiri ile olduğuna) îman etmendir. (Buhârî - Müslim İbni Mâce - Tirmizî - Ebû Dâvûd - Nesâî)
İşte îmanın temel ilkelerinin özeti bunlardır. Akıllı olup ergenlik çağına eren her insanın bu ilkeleri öğrenmesi ve inanması farz olduğundan, bu konuyu biraz açalım ve îmanımızı güçlendirelim.
Allah‘a îman:
Madde ve madde ötesi, canlı ve cansız bütün varlıkları yaratan, yöneten ve belirlediği yörüngelere oturtup evrende kesin bir denge-düzen kuran Allah bir’dir. O’nun eşi, ortağı ve yardımcısı yoktur. Hz Muhammed, Hz. Mûsa ve Hz. İsa da, O’nun kulu ve peygamberidir.
Her şeyi bilen, her şeyi gören ve her şeye gücü yeten Allah, yerlerin, göklerin ve âhiret âleminin tek egemenidir ve O’ndan başka ilâh yoktur.
Meleklere îman:
İnsan dahil, madde âlemindeki varlıkları belirli maddelerden, belirli sebebler kuralı doğrultusunda ve belirli zaman birimleri içinde yaratan Allah, madde ötesi âlemlerdeki varlıkları sadece bir “kün” (ol) emri ile yaratır ve onlar sürekli aynı halde kalırlar.
Madde ötesi nurânî varlıklar olan melekler de Yüce Allah’ın bir “kün” emri ile yaratıldıkları, ancak insanlar gibi solunum, dolaşım, sindirim ve sinir sistemleri olmadığından yemezler, içmezler, havayı solumazlar, yaşlanmazlar ve hasta olmazlar. Ayrıca erkeklik-dişilik organları ve cinsel duyguları olmadığı için evlenmez ve üreyip çoğalmazlar.
İnsanlardan daha akıllı ve daha bilinçli varlıklar olan melekler, sürekli Yüce Allah’ı hamd ile tesbih (zikir) eder ve her emrini derhal yerine getirirler.
Kitaplara îman:
İnsanların hayvanlardan en farklı özelliklerinden biri de, içgüdülerine değil dînî kurallara bağımlı olmalarıdır. Bu nedenle Yüce Allah bazı peygamberler aracılığı ile insanlara 104 kitab indirdi. Bunlardan yüzüne suhuf (sayfalar) ve dördüne de, büyük kitab denir.
Suhuflardan onu Hz. Âdem’e, ellisi Hz. Şît’e, otuzu Hz. İdris’e, onu Hz. İbrahim’e ve büyük kitaplardan Tevrat Hz. Musa’ya, Zebûr Hz. Dâvûd’a, İncil Hz. İsa’ya ve son İlâhi kitab olan Kur’an da son peygamber olan Hz. Muhammed’e verilmiştir.
Suhuflardan hiçbirinin orijinali günümüze kadar gelmediği gibi, Tevrat, Zebûr ve İncil tahrifata (değişikliğe) uğraya uğraya asıllarını yitirdiklerinden, bunların tahrifattan önceki asıllarına ve Kur’an’ın tamamına îman etmek farzdır.
Peygamberlere îman:
Peygamberler ruhlar âleminde İlâhi seçimle belirlenmiş en üstün insanlardır. İlk peygamber Hz. Âdem ve son peygamber Hz. Muhammed’dir. Yüce Allah her kıtaya ve her topluma kendi içlerinden bir peygamber göndermiş, sayılarını kesin olarak bildirmemiştir. Bazı rivâyetlerde sayılarının 124.000 ya da 224.000 olduğu bildirilmişse de, bu da kesin değildir. Bize gereken ve üzerimize farz olan sayılarını bilmek değil, hepsine îman etmektir.
Âhiret gününe îman:
Kıyâmet olayından sonra Hz. İsrafil’in ikinci defa Sûr’a üflemesi ve bütün canlıların yeniden dirilip korku ile kabirlerinden fırlamaları ile âhiret âlemi başlayacak ve bütün canlılar sorgulanmak üzere mahşer yerinde toplanacaklar.
Mahşer yerindeki adâlet mîzânında (terazisinde) günahı çok gelenler korkunç zebanilere teslim edilip, cehenneme atılacak. Sevabı çok gelenler de Allah’ın seçkin kulları ile birlikte coşku içinde o güzelim cennete gidecek ve orada sürekli mutlu yaşayacak.
İşte âhirete îmanın kısaca özeti budur. Yani öldükten sonra yeniden dirilip kabirden kalkmak haktır ve buna içtenlikle inanıp îman etmek her insana farzdır.
Kadere îman:
Sonucu bilmediğimiz için ister hayır ve ister şer olarak algılayalım, başımıza gelen her olay ezelde (varlıklar yaratılmadan önce) takdir edilmiş ve Levh-i Mahfûz’a yazılmıştır.
Dünyaya gelen her insan, alın yazısı da denilen kaderini yaşarken, bazen güler, bazen ağlar ve sonuçta kaderini takdir eden Mevlâsına döner gider. Kim kaderine (Allah’ın takdirine) râzı olursa, kuşkusuz Allah da ondan râzı olur ve âhiret âleminde ebedî mutlu olur.
Kadere îman, îmanın temel ilkelerinin en hassas bir konusu olduğundan, aklımız erse de, ermese de kadere îman farzdır. Çünkü hiç kimsenin Allah’ı sorgulamaya hakkı yoktur.
İşte îmanın bu temel ilkelerini anlamını bilerek, kalben tasdik ve dil ile ikrar etmeye (açıkça söylemeye) îman ve îman edene de mü’min denir.
Ancak taklidi (ezbere, yüzeysel) îman geçerli olmakla birlikte çok zayıf ve cılız olduğundan, bu tür îmanı korumak ve son nefeste şeytan engellerini aşıp âhiret âlemine îmanla gitmek güç olduğundan, îmanımızı taklidden tahkike (gerçek ve kesine) çıkarmaya çalışalım.
Yüce Allah buyuruyor:
(Gerçek) mü’minler ancak şu kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığı zaman kalpleri ürperir, kendilerine O’nun (Allah’ın) âyetleri okunduğu zaman îmanlarını arttırır (güçlendirir) ve (her zaman) sadece Rablerine tevekkül eder (güvenir) ler.
Onlar ki namazlarını dosdoğru kılar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak eder (Allah yolunda harcar) lar.
İşte bunlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için Rableri katında (yüce) dereceler, bağışlanma ve (cennette) bitmez tükenmez rızık vardır. (Enfâl- 2 - 3 - 4)
Îmanımızı taklidden (yüzeyden) tahkike (gerçeğe) çıkarmak için, öncelikle her zaman ve her yerde Allah’ı çok zikir edelim ki, kalplerimiz mânevî feyizlerle (zevklerle) dolup nurlansın ve Allah’ın adı anıldığında duygulanıp ürpersin.
Allah’ın Kitabı olan Kur’an’ı çok okuyalım ve çok dinleyelim ki, gönlümüze İlâhi nurlar dolsun ve yanımızda Kur’an okunduğu zaman kalbimizdeki îman nuru artsın, güçlensin.
Dinin direği ve mü’minlerin miracı olan beş vakit namazı da vaktinde ta’dîl-i erkânı ile güzelce ve yavaş yavaş kılalım ki, gönlümüz gafletten uyanıp ruhsal huzura ve ruhsal sağlığa kavuşsun.
Ayrıca kalplerimizin kararmaması için her çeşit günahlardan titizlikle kaçınalım, takvâ âlimlerin sohbetlerinden ve eserlerinden yararlanalım ve bunları sadece Allah rızası için yapalım.
İşte o zaman Rabbimizin katındaki mânevî derecelere, günahlarımızın af edilip bağışlanmasına, o güzelim cennetteki bitmez tükenmez nimetlere kavuşur ve ebedî mutlu oluruz.
“Yunus, sen bu dünyaya niye geldin?
Gece, gündüz Hakkı (Allah’ı) zikretsin dilin.” (Yunus Emre)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Îman yetmiş (ya da altmış) şubedir. En üstü (zirvesi) “Lâ ilâhe illâllah” (Allah’tan başka ilâh yoktur) sözü ve en altı da zararlı şeyleri yoldan kaldırmaktır. Hayâ da îmanın bir bölümüdür. (Buhârî- Müslim - Ebû Dâvûd - Nesâî - Tirmizî - İbni Mâce)
Îmanın en üst zirvesi “Lâ ilâhe illâllah” yani Allah’tan başka ilâh yoktur sözü olduğu için, bir yandan dilimizle, içtenlikle “Lâ ilâhe illâllah” diye zikir ederken,
Diğer yandan nefsanî isteklerimizi, örf, âdet, geleneklerimizi ve Allah’tan başka varlıkları ilâhlaştırıp putlaştırmayalım ve saygı duruşu adı altında heykellere tapınmayalım.
Zararlı şeyleri yoldan kaldırmak yani çevre temizliği yapmak da îmanın bir şubesi olduğundan, öncelikle evimizin, iş yerimizin önünü temiz tutalım, kesinlikle yollara çöp gibi şeyler atmayalım ve sevgili Peygamberimizin “Temizlik îmandandır” sözünü unutmayalım!
Hayâ da îmanın bir şubesi olduğundan çirkin sözlerden, kötü davranışlardan titizlikle kaçınalım ve açılıp saçılıp hayâ örtümüzü ve hayâ duygumuzu ayaklar altına atmayalım.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Hayâ (utanma, sıkılma duygusu) îmandandır. (Müslim - Tirmizî)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Hayâ ile îman birlikte bulunurlar. Biri kalkarsa, diğeri de kalkar. (Hâkim - Beyhakî - Ebû Nuaym)
Değerli hanım kardeşim!
Lütfen başörtüne bir bez parçası gözü ile değil, “îman örtüsü” gözü ile bak! Seni haramdan koruyan o kutsal örtüne Kâbe örtüsü gibi saygı yap! Çünkü o örtün kalkarsa, Allah korusun îman da kalkar ve senin dünyan da, âhiretin de kararır.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Hayâ on bölümdür. Bunun dokuzu kadınlarda ve biri erkeklerdedir. (Deylemî)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Hayâ îmandandır ve ümmetimin en hayâlısı (Hz.) Osman’dır. (İbni Asâkir)
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
ÎMAN VE İSTİKAMET KONULU SOHBET
Opmerkingen