2770759
top of page
Yazarın fotoğrafıAhmet Tomor Hocaefendi

KADERE ÎMAN

Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2021


Îmanın temel ilkelerinden biri de “Kadere îmandır,” Kadere îman, ister hayır ve ister şer olsun başımıza gelen her olayın Allah’ın takdiri ile olduğuna kesinlikle inanmak demektir.

Yüce Allah buyuruyor:

Kuşkusuz biz her şeyi kaderi ile yarattık. (Kamer - 49)

Büyük devletlerin küresel boyutlarda ve küçük devletlerin ülkeleri çapında plan ve projeleri olduğu gibi, göklerin ve yerin tek egemeni olan Allah’ın da bütün âlemleri kapsayan evrensel boyutlarda plan ve projeleri vardır. İşte buna Allah’ın takdiri ve varlıkların kaderi denir.

Eğer Yüce Allah’ın bütün âlemleri kapsayan evrensel boyutlarda plan ve projeleri (takdiri) olmasaydı, canlı ve cansız varlıklar kaderleri ile yaratılmasaydı,

Evrensel denge-düzen kurulamaz, her an korkunç kıyâmetler kopar, yeryüzünde ot bitmez ve tek bir canlı yaşayamazdı.


Yüce Allah buyuruyor:

Kaleme ve yazdıklarına andolsun. (Kalem - 2)

Âyet-i kerîmenin başındaki “Vav” kasem (yemin) vav’ı ve “Ve’l-kalem” deki lâm-ı tâ’rif”de ahd (belirlilik) için olduğundan, Yüce Allah “belirli bir kaleme ve onun Levh-i Mahfûz’a yazdıklarına” yemin ediyor.

Kalem ve Levh-i Mahfûz nedir?

Müfessirlerin sultanı Abdullah İbni Abbas radıyallahü anhüma diyor ki:

Allah (c.c.) gökleri ve yeri yaratmadan önce “Kalem” adında nurdan bir varlık yarattı ve ona: “Kıyâmete kadar olacak her şeyi yaz” buyurdu.

Akıllı ve bilinçli bir varlık olan Kalem, Yüce Allah’ın buyruğu ile kıyâmete kadar yaratılacak olan bütün varlıkların kaderini en ince ayrıntılarına kadar Levh-i Mahfûz’a yazdı.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Allah, beyaz inciden ve etrafı kırmızı yakuttan bir “Levh-i Mahfûz” yarattı, onun kalemi nur ve yazıları da nurdur. (Taberânî)

Atom, hücre ve mikroorganizma gibi varlıkların kaderi de yazıldı mı?

Yüce Allah buyuruyor:

Küçük ve büyük her şey (Levh-i Mahfûz’a) ayrıntılarıyla yazılmıştır. (Kamer - 53)

Atom, hücre ve mikroorganizma gibi en küçük varlıkların kaderi tüm ayrıntıları ile yazıldığı gibi dünya, ay, güneş, yıldızlar ve galaksiler gibi en büyük varlıkların kaderi de tüm ayrıntıları ile yazılmış ve her biri Levh-i Mahfûz’daki kaderleri doğrultusunda yaratılmıştır.

En büyük devletler ve en güçlü ordular beklenmedik olaylar karşısında plan ve programlarında değişiklik yapma zorunluluğunda kalırlar ama…!

Hücreyi yaratan, ona bağımsız bir hayat veren ve çekirdeğindeki DNA moleküllerine canlıların kalıtsal şifrelerini kodlayan Allah, dilediği hücrelerden dilediği canlı varlıkları yaratır ve tek bir hücreyi yönettiği gibi,

Hücreler yığınından meydana gelen bütün canlıları da aynı kolaylıkla yönetir.

Katı, sıvı ve gaz halindeki atomları yaratan ve çekirdeklerine korkunç enerji depolayan Allah, dilediği atomlardan dilediği boyutlarda yıldızlar, güneş sistemleri ve galaksiler yaratır ve elektronları atomun çekirdeği etrafında düzenli bir şekilde döndürdüğü gibi,

Dünyayı, ayı, güneşi, yıldızları ve galaksileri de takdir ettiği yörüngelerinde aynı kolaylıkla döndürür ve hepsine koymuş olduğu çekim kanununa boyun eğdirir.

Bu nedenle Yüce Allah plan ve programında yani takdirinde kesinlikle değişiklik yapma zorunluluğunda kalmaz, plan ve programını dilediği gibi uygular.


Yüce Allah buyuruyor:

(Ya Muhammed!) De ki: Allahın bizim için yazdığının (takdirinin) dışında başımıza bir şey gelmez. O bizim Mevlâmızdır. Mü’minler sadece Allah’a tevekkül etsinler. (Tevbe – 51)

Peygamberimiz (s.a.v.) Abdullah İbni Abbas’a buyurdu ki:

Ey yavrum! Şunu iyi bil ki! Bütün insanlar sana bir fayda sağlamak için bir araya gelseler, sana bir fayda sağlayamazlar; ancak Allah’ın senin için yazdığı faydayı sağlar (ona sebep olur) lar.

Eğer sana bir zarar vermek için bir araya gelseler, sana bir zarar veremezler. Ancak Allah’ın senin aleyhinde yazdığı yazıyı gerçekleştirir (ona sebep olur) lar. Çünkü Kalem görevini tamamladı ve yazı (kader) kesinleşti. (Tirmizî)


Levh-i Mahfûz’daki yazılar değişmez mi?

Yüce Allah buyuruyor:

Allah dilediğini imha eder (siler) ve (dilediğini de) sabit kılar. Çünkü kitapların anası O’nun katındadır. (Ra’d - 39)

Levh-i Mahfûz’daki yazılar Kader-i mübrem ve Kader-i muallâk olmak üzere iki kısımdır;

Kader-i mübrem

Kesin ve sabit demektir. Bu nedenle bunda hiçbir değişiklik olmaz. Örneğin, kader-i mübrem olan bir hastanın iyileşmesi için hatimler okunsa, sadakalar verilse, adaklar adansa, yüzlerce evliya dua etse ve yüzlerce doktor başında beklese, kader-i mübrem değişmediği için hasta iyileşmez ve ölümden kurtulamaz.

Üsâme İbni Zeyd radıyallahü anhüma diyor ki:

Peygamberimizin kızı (Zeyneb), oğlum ölmek üzere hemen bize gelin diye haber gönderdi.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu: “Alan da veren de Allah’dır. O’nun katında her şeyin belirli bir eceli vardır. Sabretsin ve sevabını Allah’tan beklesin” diye kızına selâm gönderdi.

Kızı, “Ne olur, mutlaka gelsin” diye tekrar haber gönderince, Peygamberimiz (s.a.v.) Sa’d İbni Ubâde, Muaz İbni Cebel, Übeyy İbni Ka’b, Zeyd İbni Sâbit ve diğer sahabelerle birlikte kızına gitti.

Çocuk güçlükle nefes alıp veriyordu. Peygamberimize verdiler, kucağına aldı ve gözlerinden yaşlar boşandı. (Buhârî - Müslim - Ebû Dâvûd - İbni Mâce) Peygamberimiz (s.a.v.) in içi yandı ve gözlerinden yaşlar boşandı ama kader-i mübrem karşısın da sabretmenin dışında elinden bir şey gelmedi ve torunu kucağında vefat etti.


Yüce Allah buyuruyor:

(Hz. Yusuf dedi ki:) Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyanıza gelince), biriniz (zindandan çıkıp) yine efendisine şerbet sunacak; diğeri ise asılacak ve başından kuşlar yiyecek. Yorumunu istediniz iş (takdir edilmiş) kesinleşmiştir. (Yusuf - 41)

Güzelliği ve rüya yorumu ile ünlü olan Hz. Yusuf, iki zindan arkadaşının rüyasını yorumlarken birine, “Senin suçsuz olduğun anlaşılacak ve zindandan çıkıp eski görevine döneceksin” dedi. Diğerine de “Seni asacaklar, üç gün asılı kalacaksın ve kuşlar başının etini yiyecek” dedi.

Asılarak idam edilecek olan mahkûm, paniğe kapılıp “Ah! Vah! Ne yapayım” deyince, Hz. Yusuf: Bunun kader-i mübrem olduğunu ve aynen uygulanacağını söyledi.

Yorumladığı gibi şerbetçi suçsuz bulunup hükümdarın yanındaki eski görevine döndü. Diğeri ise suikastçılar tarafından aldatılıp hükümdarın ekmeğine zehir koyduğu için suçlu bulunup asıldı, üç gün asılı kaldı ve kuşlar başının etini yedi.


Kader-i muallâk

Kader-i muallâk şartlara bağlı olduğundan, şartların yerine gelmesi ile değişir. Örneğin; Kader-i muallâk olan bir hasta, gerekli tıbbi tedâvi yöntemlerinin uygulanması ya da ihlâslı kimselerin duası ile iyileşip sağlığına kavuşabilir.

Yüce Allah buyuruyor:

(Yunus (a.s) balığın karnında) karanlıklar içinde “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü mine’zz âlimîn” diye nida (tesbih) etti. (Enbiyâ - 87)

Âsur Devleti’nin başşehri Ninova halkına peygamber olarak gönderilen Hz. Yunus, yıllarca uğraştığı halde hiç kimse îman etmeyince kızdı ve bir gemiye binip oradan uzaklaşmak istedi. Ancak İlâhi emir gelmeden görevini terk ettiği için bindiği gemi şidettli fırtınaya yakalanıp batma tehlikesi geçirince gemi personeli tarafından denize atıldı.

Denize atılan Hz. Yunus’u bir balık yutunca suçunu anlayıp Allah’tan korktu ve “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü mine’z-zâlimîn” (Senden başka ilâh yoktur, seni tesbih ederim, gerçekten ben zâlimlerden oldum) diye tesbih ve istiğfar etmeye başladı.

Yüce Allah buyuruyor:

Eğer o (Yunus) çok tesbih edenlerden olmasaydı, insanların tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı. (Sâffât - 143 - 144)

Hz. Yunus’un balığın karnından kurtulması kader-i muallak (şarta bağlı) olduğundan, şart yerine gelince yani balığın karnında sürekli “Lâ ilâhe illlâ ente sübhâneke inni küntü mine’z-zâlimîn” diye tevhid, tesbih ve istiğfar edince, oradan kurtulup tekrar görevine döndü. Eğer sürekli tevhid, tesbih ve istiğfar etmeseydi yani şart yerine gelmeseydi orada ölecek ve balığın karnı ona mezar olacaktı.

Yüce Allah buyuruyor:

Biz de onun (Yunus’un) duasını kabul ettik ve onu sıkıntıdan (balığın karnından) kurtardık. İşte biz mü’minleri de böyle kurtarırız. (Enbiyâ - 88)

Hz. Yunus’un balığın karnında yani en sıkıntılı anında okuduğu tesbihat, mü’minlerin can simididir. Daralıp bunalanlar, evinde huzur bulamayanlar, işi bozulanlar, ağır borç yükü altında ezilenler, haksızlığa uğrayanlar ve doktorlardan ümidini yitirenler, cân-ı gönülden bu tesbihata devam ederlerse, kuşkusuz her dertten kurtulur ve huzura kavuşurlar. Çünkü Yüce Allah “İşte biz mü’minleri de böyle kurtarırız” buyuruyor:


Peki, başımıza gelen sıkıntılar ya kader-i mübremse?

Gerçi başımıza gelen sıkıntılar kader-i mübremse tesbih, zikir ve dua ile geçmez, ama yapılanlar da boşa gitmez. Çünkü en zor ve en sıkıntılı günümüzde sevap olarak tartımıza konur.


Kadere îmanın faydaları!

Yüce Allah buyuruyor:

Yeryüzünde meydana gelen ve size isabet eden bir felâket yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta (Levh-i Mahfûz’da) yazılmış olmasın. Kuşkusuz bu Allah’a göre çok kolaydır. (Bunlar) elinizden çıkana üzülmemeniz ve O’nun verdiği nimetlere aşırı sevinip böbürlenmemeniz içindir. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenenleri sevmez. (Hadîd - 22 - 23)

Gerek yeryüzünde meydana gelen deprem, sel, fırtına, kıtlık ve kuraklık gibi doğal âfetler ve gerek hastalık, kaza, ölüm, dert ve hüzün gibi insanların başına gelen felâketlerin hepsi önceden takdir edilmiş ve Levh-i Mahfûz’a yazılmıştır.

Kadere yani her olayın önceden takdir edilip Levh-i Mahfûz’a yazıldığına inanan mü’minler, kendilerine, yakınlarına ya da mallarına, mülklerine bir zarar geldiği zaman, paniğe kapılıp bağırıp çağırmaz ve Allah’a isyan etmezler. Ne yapalım takdir böyleymiş der, kadere boyun eğer ve Allah’ın kendilerini aydınlığa çıkarması için dua ederler.

İşleri hep olumlu gidip mal, mülk sahibi oldukları ve belirli makamlara geldikleri zaman da, takdir böyleymiş diye nimetleri Allah’tan bilip şükrederler. Kesinlikle benlik tutkusuna kapılıp böbürlenmez ve şımarmazlar.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Aziz ve Celîl olan Allah, huzuru, mutluluğu (kadere) rıza da, kederi ve sıkıntıyı da (kadere) isyanda kıldı. (Taberânî)

İnsanın dünyadaki ve âhiretteki mutluluğu ve ruhsal huzuru kaderine râzı olmasına bağlı olduğundan, kaderine râzı olmayıp isyan eden gâfillerin durumu gerçekten çok güç! ..

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Allahü Teâlâ buyurdu ki: Kim benim takdirime râzı olmaz ve belâlara sabretmezse, kendine benden başka rab arasın. (Taberânî)

Kalbine gelen ve kafasına takılan olumsuz vesveseleri, evhamları söküp atamayan, sinir hücrelerine söz geçiremeyen ve kendi kaderinde en küçük bir değişiklik yapma yetkisine sahip olmayan insanın, gerçekte kadere râzı olmanın dışında elinden ne gelir ki!..

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

(Ey İbni Abbas!) Şunu iyi bil ki, sana yazılmayan (bir şey), yanlışlıkla sana gelmez. Sana yazılan da yanlışlıkla başkasına gitmez. (Ahmed İbni Hanbel)

“Eyvah! Fırsatı kaçırdım ya da bu da nereden geldi” diyenlerin kulakları çınlasın!..

Hiç kimsenin başına kaderinde yazılı olmayan bir şey gelmeyeceğine ve kaderinde yazılı olan da yanlışlıkla başkasına gitmeyeceğine göre, “Bula bula, beni mi buldu?”, “Ne biçim kaderim varmış!” ya da “Filan kimse ülkenin kaderini değiştirdi” gibi îman açısından tehlikeli sözlerin yerine,

“Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler” (Erzurumlu İbrahim Hakkı)

“Kimi atlas libas giyer, şükür bize aba düştü” (Yunus Emre) diye kaderimize râzı olalım ve sadece Allah’a güvenelim.

***

Ahmet Tomor Hocaefendi


KADERE İMAN KONULU SOHBETİMİZ



116 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

KURBAN

Comments


bottom of page