Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
İyi bilin ki, bedende küçük bir et parçası vardır. Eğer o et parçası iyi olursa, bütün beden iyi olur. Eğer o kötü olursa, bütün beden kötü olur. İşte o kalpdir. (Buhârî - Müslim - Ebû Dâvûd - Tirmizî)
Göğüs boşluğunda ve sol memenin iki parmak altında çam kozalağı şeklinde bir et parçası vardır ki, ona kalp denir. Bedenin motoru olan kalp, kanda erimiş potasyum atomunun elektronları ile çalışır ve kanın hareketi doğrultusunda kasılarak dolaşım sistemini yönlendirir.
İnsanın bedensel hayâtı kalp denilen bu et parçasının sağlıklı ve düzenli çalışmasına bağlıdır. Aksi halde kalp durunca bütün hayâti fonksiyonlar da durur ve insan ölür.
İç yapısı ve boyutları farklı olmakla birlikte hayvanlarda da kalp denilen bir et parçası vardır ve onların hayâtı da kalplerinin sağlıklı ve düzenli bir şekilde çalışmasına bağlıdır.
Ancak madde ve madde ötesi âlemlerin odak noktası olan insanda bu et parçasının dışında kalb-i hakikî (gerçek kalp) denilen madde ötesi nûranî bir kalp daha vardır ki, ona gönül denir.
İşte gönül denilen bu mânevî kalp iyi olduğu zaman, insan da iyi olur, Allah’a yönelir, günahlardan kaçınır ve ibâdetlerini düzenli bir şekilde yapar. Eğer gönlün mânevî doğası bozulup fitne, fesat yuvasına dönüşürse ve şeytan dürtülerinin hedef noktası haline gelirse,
İnsanın da mânevî doğası bozulur, Allah’ı unutur, günahlara dalar ve ibâdetlerden kopar.
Gönül ve insan
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Allah sizin bedeninize ve şeklinize değil, (mânevî) kalplerinize bakar. (Müslim - İbni Mâce)
Kuşkusuz Allah insanların et parçasından oluşan kalplerinin kasılmasına ya da kanı pompalamasına değil, mânevî kalpleri olan gönüllerindeki îman, ihlâs ve niyetlerine bakar.
İnsanların mânevî kimliği gönüldür. Çünkü Allah’a inanan ve emirlerine boyun eğen gerçekte gönül olduğu gibi, inkâr edip isyan eden ve emirlerine karşı baş kaldıran da gönüldür.
İnsanların madde ötesi âlemlerle iletişimini sağlayan da gönüldür. Bu nedenle Yüce Allah insanların bedenlerine değil gönüllerine baktığı gibi keşfi açık olan evliyalarda insanların gönlüne bakar ve kimin gerçek mü’min ya da inkârcı olduğunu gönüllerindeki nur ve zulmetten anlar.
Ne yazık ki en tehlikeli düşmanımız olan şeytan da insanların kaşına, gözüne değil sadece gönlüne bakar ve olumsuz vesveseler verip gönlünü karartmaya ve hak yoldan saptırmaya çalışır.
Ebû Hureyre radıyallahü anhü diyor ki:
Peygamberimiz (s.a.v.) göğsüne işaret ederek üç defa, “Takvâ buradadır, takvâ buradadır, takvâ buradadır” buyurdu. (Müslim - Tirmizî)
Gerçek îman ve takvâlık (Allah korkusu) gönülde olduğundan, insanların Allah katındaki değeri gönüllerindeki takvâlık ile orantılıdır ve Allah’a en yakın olanlar, en fazla takvâ olanlardır.
Gönlün doğasını koruma
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar. Sonra, annesi-babası onu yahudi, hıristiyan ya da putperest yapar. (Taberânî - Ebû Ya’lâ)
İslâm fıtratı üzere doğan insanların hepsi doğuştan günahsızdır ve gönülleri nur gibi parlak ve tertemizdir. İşte gönlün bu doğasını koruyarak yaşayanlar ve âhiret âlemine îmanla göçenler, o güzelim cennete kavuşur ve orada ebedî (sürekli) mutlu olurlar.
Ya gönlün doğasını bozanlar?
Yüce Allah buyuruyor:
Hayır! Aksine yaptıkları günahlarından dolayı kalpleri kararmıştır. (Mutaffifîn - 14)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
İnsan bir günah işlediği zaman gönlünde siyah bir nokta oluşur. Eğer derhal tevbe ve istiğfar edip o günahı terk ederse, gönlü yine nurlanır. (Eğer) günaha devam ederse, siyah noktalar çoğala çoğala gönlünün tamamını kaplar. İşte bu siyah noktalar Allahü Teâlâ’nın: “Hayır! Aksine yaptıkları günahlarından dolayı kalpleri kararmıştır” buyurduğu siyah noktalardır. (Nesâî - Tirmizî)
Meleklerin ilhamı ile şeytanların dürtüleri arasında bocalayan gönül, doğasını koruduğu sürece meleklere yaklaşır, onların ilhamından feyizler alır ve şeytanlardan uzaklaşır. Doğası bozulan gönüller de şeytanlara yaklaşır, onların dürtüleri ile daha da kararır ve meleklerden uzaklaşır.
Meleklerle uyum sağlayan ve onların ilhamından feyiz alan gönüller dünyada her çeşit sıkıntı ve gönül darlığından kurtulup ruhsal huzura kavuşur ve âhiret âleminde de o güzelim cennette ebedî mutlu olurlar. Şeytanlarla uyum sağlayan ve onların dürtüleri ile daha da kararan gönüller de, dünya da stres, sıkıntı derken ruhsal bunalıma sürüklenir ve âhirette de o korkunç cehenneme atılırlar.
İster hayır ve ister şer olsun gönül bir şeyi benimseyince hiç kimseyi dinlemez, akla danışmaz ve geleceğini de düşünmez. Padişahın biricik kızı çadırda yaşayan bir çingeneye aşık olunca ve ondan başkasıyla evlenmem diye diretince, atalarımız, “Gönül ferman dinlemez” demişler.
Melekle şeytan arasında bocalayan gönül, padişah fermanını dinlemediği gibi İlâhi emirleri de dinlemez ve her çeşit sapık görüşleri de benimseyebilir. Bu nedenle hiç kimse gönlüm temiz diye kendine güvenmemeli, her zaman Allah’a sığınmalı ve aşağıdaki âyet-i kerîmeyi çok okumalıdır.
“Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra gönüllerimizi (haktan) saptırma! Bize yüce katından rahmet bağışla. Çünkü sen bağışı çok bol olansın. (Âl-i İmrân - 8)
Ayrıca Peygamberimizin çok sık okuduğu aşağıdaki duaları da okuyalım.
“Allahım! Îmanı bize sevdir ve gönüllerimizi îmanla süsle (nurlandır). Kâfirliği, günah işlemeyi ve isyanı bize çirkin göster (nefret ettir) ve bizi doğru yolu bulanlardan kıl.” (Ahmed İbni Hanbel)
“Ey gönülleri dilediği gibi yönlendiren Allahım! Gönlümüzü sana itaate yönelt.” (Müslim - Ah med İbni Hanbel)
“Ey gönülleri dilediği gibi çeviren Allahım! Gönlümü senin (hak) dinin üzere sabit kıl.” (Tirmizî - Ahmed İbni Hanbel)
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
KALPLERİ KARARTAN 10 ŞEY KONULU SOHBETİMİZ
Comments