Yüce Allah buyuruyor:
(Ya Muhammed!) Kullarıma haber ver, kuşkusuz ben çok bağışlayıcı, çok merhametliyim. Ve azabım da kuşkusuz çok acıklı bir azaptır. (Hicr - 49 - 50)
Yüce Allah çok bağışlayıcı ve çok merhametli olmakla birlikte, adâletinin gereği azabı da çok acıklı ve çok şiddetli olduğundan, hiç kimse Allah merhametlidir, af eder diye günah işlemesin ve azabı çok acıklı ve çok şiddetlidir diye ümitsizliğe de kapılıp karamsar olmasın.
İşte “Ehl-i sünnet” inancının temel ilkesi budur. “Beyne’l-havf ve’rrecâ” Yani korku ile ümit arasında olmak!
Peygamberler hâriç, hiç kimse dünya hayâtının nasıl noktalanacağını ve âhiret âlemine nasıl gideceğini bilemez. Çünkü kâfir olarak doğduğu halde mü’min olarak ölenler çok olduğu gibi, mü’min olarak doğduğu halde (Allah korusun!) kâfir olarak ölenler de çoktur.
Bu nedenle hacılık, hocalık ve ibâdetlerin çokluğu güvence nedeni olamaz. Günahların çokluğu da Allah’ın rahmetinden ümit kesme nedeni olamaz. Mânevî açıdan en üst derecede olan evliyalar bile korku ile ümidin dışına çıkamaz, çünkü onlar da dünyalarının nasıl noktalanacağını bilemez.
Yüce Allah buyuruyor:
(Ya Muhammed!) De ki: Ey nefislerine uyup da (günahta) haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar. Kuşkusuz O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Zümer - 53)
Yüce Allah “rahmetimden ümit kesmeyin” buyurduğu için en büyük günahlardan biri de, Allah’ın rahmetinden ümit kesmek ve “beni af etmez” diye karamsar olup tevbeyi terk etmektir.
Yüce Allah nefislerine uyup günah işlemede haddi aşanlara bile “kullarım!” Dediğine göre, ümidimizi yitirmeyelim ama günahlara da devam etmeyelim. Hemen tevbe edip secdeye kapanalım ve O güzel Allah’a kulluk edelim.
Unutmayalım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmek haram olduğu gibi,”korku-ümit” dengesini bozmak ve günahlara devam edip ibâdetleri terk etmek de haramdır.
Yüce Allah buyuruyor:
Ey îman edenler! Allahtan korkun (günahlardan sakının) ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah‘tan korkun, çünkü Allah yaptıklarınızı ayrıntılarıyla bilir. (Haşr - 18)
Atalarımız “Bugün bana ise, yarın da sana” demişler. Hiç kuşkusuz ölüm meleği Azrâil bir gün bizim kapımızı da çalacak ve tatlı canımızı alacak. Sonra kefeni giyip ve tabuta binip mezar denilen yeraltındaki daracık ve karanlık bir yere gömüleceğiz.
Bu nedenle hepimiz Allah’tan korkup günahlardan sakınalım ve yarına (mezara) ne hazırladığımıza bakalım.
Dünya hayâtı geçici olduğuna ve hiç kimsenin hayat sigortası olmadığına göre, gün gelecek biz de kefen denilen ilkel giysiyi giyeceğiz, tabut denilen ilkel araca bineceğiz ve mezar denilen yeraltındaki daracık ve karanlık bir çukura gömüleceğiz.
Ölümü hatırlayınca paniğe kapılıp sakın “korku-ümit” dengesini bozmayalım ama o daracık karanlık mezara ne hazırladığımıza bakmayı da ihmal etmeyelim.
Yüce Allah buyuruyor:
Bizim âyetlerimize ancak kendilerine öğüt verildiği zaman büyüklük taslamadan secdeye kapanan ve Rablerini hamd ile tesbih edenler îman eder. (Onlar namaz için) yataklarından kalkarlar, korku ve ümitle Rablerine yalvarırlar. (Secde - 15 - 16)
Öğüt verildiği zaman “Ben de biliyorum” diye büyüklük taslamayanlar, secdeye kapanıp namaz kılanlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve geceleri namaz kılmak için tatlı uykularını terk edip yataklarından fırlayanlar “korku ve ümitle” Rablerine yalvarırken,
Bizler de “Ben de biliyorum” diye büyüklük taslamadan gerçek âlimlerin ve din kardeşlerimizin öğütlerini dinleyelim, her çeşit günahlardan kaçınalım, ibâdetlerimizi düzenli bir şekilde yapalım ve güzel Rabbimize korku ve ümitle yalvaralım…
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
ÜMİT İLE KORKU ARASINDA OLMAK KONULU SOHBETİMİZ
Comments