Yüce Allah buyuruyor:
Elif, Lâm, Râ. Bu (Kur’an öyle) bir kitaptır ki, onu sana insanları Rablerinin izniyle karanlıklardan aydınlığa; Aziz, Hamid olan Allah’ın yoluna çıkarman için indirdik. (İbrahim – 1)
Suhufların tamamı zamanla unutulmuş, asılları ve izleri kalmamıştı. Tevrat ve İncil de sürekli değişikliğe uğraya uğraya asıllarını yitirmiş ve İlâhi kitab olma özelliklerini kaybetmişlerdi.
Batıda papalar, Çin’de Konfüçyüs, Hindistan’da Buda, İran’da Zerdüşt ve Arap Yarımadasında taşlar putlaştırılmış, gerçek din unutulmuş, ahlâk çökmüş ve dünya karanlıklara gömülmüştü.
Bu durumda ya kıyâmetin kopması ya da yeni bir peygamberin gelip insanları karanlıklardan (sapıklıklardan) kurtarıp aydınlığa çıkarması gerekiyordu.
Hz. Cebrâil’in Nur Dağında Hz. Muhammed’e (s.a.v) “OKU” mesajını getirmesi ile mânevî düğmeye basıldı ve son Peygambere, son İlâhi kitab olan Kur’an’ın âyetleri gelmeye başladı.
Son İlâhi Kitab olan Kur’an’ın özellikleri:
Yüce Allah buyuruyor:
Biz onu Kur’an olarak, insanlara dura dura (sindire sindire) okuman için (âyet âyet, sûre sûre) ayırıp peyderpey indirdik. (İsrâ - 106)
Önceki İlâhi kitaplar peygamberlere bir anda verilirken, Kur’an son İlâhi kitab olduğu ve kıyâmete kadar yürürlükte kalacağı için, Peygamberimize 23 yıl gibi uzun bir zaman dilimi içinde âyet âyet ve kısa sûreler şeklinde verildi.
Peygamberimiz (s.a.v.) gelen âyetleri ağır ağır ve sindire sindire okuyarak tebliğ eder, gerektiğinde üç defa tekrarlar ve yanındaki vahiy kâtiblerine de yazdırırdı.
Yeni gelen âyetleri Peygamberimizden dinleyen sahabeler de bunları tebliğ etmek için etrafa dağılır ve orada bulunmayanlara ulaştırırlardı.
Okuma-yazma bilenler yeni gelen âyetleri hemen yazıp ezberlerken, okuma-yazma bilmeyenler de okuma-yazma bilenlerden yararlanıp ezberlemeye çalışırlardı.
Kur’an’ın 23 yıl gibi uzun bir zaman dilimi içinde, farklı aralıklarla ve kısa bölümler şeklinde gelmesi ile,
O günün koşullarında gelen âyetlerin derhal yazılması, ezberlenmesi, sürekli okunması, uygulanması ve günlük yaşama dönüştürülüp müslümanların Kur’an’la bütünleşmesi sağlandı. Yazılan ve ezberlenen âyetler unutulmuyordu. Çünkü her gün beş vakit namazda tekrar tekrar okunduğu gibi, müslümanların günlük yaşamı da Kur’an’dı. İnançtan ibâdete, yeme içmeden evlenmeye ve mirastan devlet yönetimine kadar kişisel ve toplumsal yaşamları Kur’an’dı. Yani Kur’an okunuyor, yaşanıyor ve uygulanıyordu.
Asr-ı Saadet’ten sonra da Kur’an sürekli okunduğu, ezberlendiği ve uygulandığı için bir tek harfi değişmeden günümüze kadar geldiği gibi, İnşâAllah kıyâmete kadar da devam edecektir. Çünkü, Yüce Allah buyuruyor:
Kesinlikle zikri (Kur’an’ı) biz indirdik ve onun koruyucusu da biziz. (Hicr - 9)
Ebû Cehil’in başlattığı Kur’an düşmanlığı zaman zaman devlet terörüne dönüştüğü, Kur’an okuyanlar ve okutanlar vatan hainleri ve silahlı teröristler gibi yakalanıp zindanlara atıldığı halde,
Kur’an Yüce Allah’ın koruması altında olduğundan, bir tek harfini bile değiştirmeye güçleri yetmedi. Kur’an düşmanları mezarlarında çürüyüp kokuşmuş leşlere ve toprağa dönüşürken,
Kur’an, 1.400 küsur yıldan beri bir tek harfi değişmeden dimdik ayakta durmaktadır.
] ] ]
Kur’an okumanın kuralı ve fazileti:
Yüce Allah buyuruyor:
Kuşkusuz O, çok şerefli bir Kur’an’dır. Korunmuş bir kitap’ta (Levh-i Mahfûzda yazılı) dır. Ona (Kur’an’a) temiz olanlardan başkası dokunamaz. (Vâkı’a - 77 - 78 - 79)
Âdet ve nifas halindeki kadınlarla, cünub olanlar Kur’an’a dokunamaz ve ezber de okuyamazlar. Abdesti olmayanlar ise, Kur’an’a dokunmadan ezber okuyabilirler.
Yüce Allah buyuruyor:
Kur’an okuduğun (okuyacağın) zaman o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. (Nahl- 98)
İster ezber ister bakarak olsun Kur’an okumaya, kovulmuş şeytandan Allah’a sığınarak, yani “Eûzü billâhi mine’şşeytâni’rracîm” ve “Bismillâhirrahmânirrahîm” diye başlamak sünnettir.
Yüce Allah buyuruyor:
Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin. (A’raf - 204)
Seslice Kur’an okunan bir yerde dünya kelâmı konuşmak mekruh, susup okunan Kur’an’ı dinlemek ise farz-ı kifâyedir.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Sizin en hayırlınız, Kuran’ı öğrenen ve (başkalarına da) öğreteninizdir. (Buhârî)
İnsanların en hayırlısı, Allah’ın kitabı olan Kur’an’ı tecvid kurallarına göre öğrenip güzelce okuyan ve başkalarına da öğretendir.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim Allah’ın kitabından bir harf okursa, onun için bir hasene vardır. Her hasenenin karşılığı ise on sevaptır. Ben Elif, Lam, Mim bir harftir demiyorum; fakat Elif bir harftir, Lam bir harftir ve Mim de bir harftir (diyorum). (Tirmizî)
İster ezbere ve ister bakarak olsun Kur’an ya da bir sûre (örneğin Fâtiha’yı) okuyana, okuduğu her harfi için on sevap verilir. Örneğin Besmele (Bismillâhirrahmânirrahîm)de 19 harf vardır. Besmeleyi bir defa okuyana 190, on defa okuyana 1.900 ve yüz defa okuyana 19.000 sevap verilir.
Fâtiha Sûresinde Besmele dâhil, 140 harf vardır. Fâtiha’yı bir defa okuyana 1.400, on defa okuna 14.000 ve yüz defa okuyana 140.000 sevap verilir.
Kur’an’ı ezberlemenin fazileti:
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
İçinde Kur’an’dan bir şey bulunmayan kimse (nin kalbi) harâbe ev gibidir. (Tirmizî)
Kalplerimizin harâbe bir ev gibi kararmaması ve gönlümüzün daralıp bunalıma girmemesi için, hafıza gücümüzü zorlayalım ve ezberlerimizi çoğaltmaya çalışalım. Kur’an okumasını bilmeyenler de, birkaç sûre ile yetinmeyip daha fazlasını ezberlemeye çalışmalıdır.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim Kur’an’ı okuyup (tamamını) güzelce ezberlerse, (Kur’an’daki) helâlleri helâl ve haramları haram olarak kabul ederse, Allah o kimseyi (doğrudan) cennetine koyacağı gibi ailesinden cehennemi hak etmiş on kişiye de şefaat etme hakkını verir. (Tirmizî - İbni Mâce - Ahmed İbni Hanbel)
Kur’an’ın tamamını ezberleyip sürekli okuyan, Kur’an’daki helâlleri helâl ve haramları haram olarak kabul eden yani Kur’an’ı yaşayan hafızlar, mahşer yerinden doğruca cennete gidecekleri gibi, günahları fazla olduğu için cehenneme atılmak üzere zebanilere teslim edilen yakınlarından on kişiyi de, zebanilerin elinden kurtaracak ve cennete götürecekler.
Peygamberimiz (s.a.v.):
“Kuşkusuz demir paslandığı gibi kalpler de paslanır.” buyurdu.
Sahabeler: “Ya Resûlullah! Onun cilası nedir?” dediler.
Peygamberimiz (s.a.v.): “Kur’an okumak ve ölümü hatırlamaktır” buyurdu. (Beyhakî)
Kalplerimizin paslanmaması (gâfil olmaması) ve paslanan kalplerimizin cilalanması (nurlanması) için Kuran’ı okuyalım, dinleyelim, uygulayalım ve ölümü de çok hatırlayalım!
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
YAYLADA KUR'AN SOHBETİ KONULU SOHBETİMİZ
Comentarios