Haşr kökeninden ism-i mekân olan mahşer, sözlükte toplanma yeri demektir. Hz. İsrâfil'in ikinci defa Sûr'a üflemesi ile yeniden dirilecek olan insanların ve diğer canlıların toplanacağı yere mahşer ve mahşer yerinde Yüce Allah'ın yapacağı yargılamaya mahkeme-i kübrâ denir.
Yüce Allah buyuruyor:
İnsan başıboş bırakılacağını (sorgulanmayacağını) mı sanıyor? (Kıyâme, 36)
Fiziksel açıdan en güzel bir şekilde yaratılan, akıl ile bilinçlendirilen ve ruh ile sonsuzlaştırılan insan, bitki türleri gibi sadece dünya hayatı için yaratılmadığından öldükten sonra yeniden diriltilip kabrinden kaldırılacak ve mahşer yerindeki mahkeme-i kübrâ'da yargılanacaktır.
Yüce Allah buyuruyor:
İnkârcılar öldükten sonra (yeniden) diriltilmeyecekleri iddiasında bulundular. (Ya Resûlüm!) De ki: Hayır! Rabbime andolsun ki kesinlikle (yeniden) diriltileceksiniz. Sonra yaptıklarınız size haber verilecek, bu da Allah'a göre çok kolaydır. (Teğâbün, 7)
İslâm'dan kopup dinsiz ve dengesiz bir yaşamın kurbanı olanlar ve ölümü unutup âhireti yok sayanlar, Yüce Allah'ın takdir ettiği vakit gelince ve ölüm meleği Azrâil (a.s.) karşılarına dikilince, tatlı canlarını teslim edip ilkel kefeni giydikleri ve kabir denilen bir çukura gömüldükleri gibi,
Yüce Allah'ın takdir ettiği vakit gelince ve İsrâfil (a.s.) ikinci defa Sûr'a üfleyince de, yeniden dirilip kabirlerinden kalkacak ve yargılanmak üzere mahşer yerinde toplanacaklar. İşte insanları yeniden diriltip kabirlerinden kaldırmak ve mahşer yerinde toplayıp yargılamak, kuşkusuz Allah'a göre çok kolaydır.
Yüce Allah buyuruyor:
Sûr'a (tekrar) üfürüldü (ğünde) kabirlerinden fırlayanlar süratle Rablerine (mahşer yerine) doğru gidecekler. (Yâsîn, 51)
İsrâfil (a.s.) ikinci defa Sûr'a üfleyince yerler, gökler şiddetle sarsılacak, kabirler alt üst olup içindekileri dışa atacak ve kabirlerinden kalkanlar korku ve panik içinde mahşer yerine giderken,
Yüce Allah buyuruyor:
“Eyvah bize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? İşte bu, Rahman (olan Allah) ın vaadettiği (gün) dür, peygamberler de doğru söylemiş” derler. (Yâsîn, 52)
İsrâfil (a.s.) ın ikinci defa Sûr'a üflemesi ile Yüce Allah'ın vaadettiği âhiret âlemi başlayacak ve ilk peygamber Hz. Âdem'den son peygamber Hz. Muhammed'e kadar bütün peygamberlerin “Vel-ba'sü ba'del mevt-i hakkun” (ölümden sonra yeniden dirilmek haktır) sözü gerçekleşecek.
Yüce Allah buyuruyor:
O gün Ruh (Cebrâil) ve melekler saf halinde ayakta duracak, sadece Rahman'ın izin verdikleri konuşacak ve onlar da doğru söyleyecek. (Nebe, 38)
Mahşer yerine öncelikle insan, hayvan, cin ve şeytan gibi dünyada yaşayan canlılar; sonra diğer gezegenlerde yaşayan canlılar ve ardından Cebrâil (a.s.) ile göklerdeki melekler gelecek ve saf halinde ayakta duracaklar.
Dünya yılı ile elli bin yıl kadar sürecek olan mahşer günü, gerçekten çok zorlu bir gün olacak. Kurtla kuzu ve insanla cin bir arada olduğu halde o günün dehşetinden tüm sesler kısılacak, sadece Allah'ın (c.c.) izin verdiği kimseler konuşacak ve onlar da doğru söyleyecek. Sorgulamayı bekleyen günahkârlar mahşer güneşinin altında korku ve pişmanlıktan âdeta ecel terleri dökerken,
Yüce Allah buyuracak:
Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi huzuruma yine teker teker (çıplak) geldiniz. Size verdiğimiz (malları, mülkleri) de arkanızda (dünyada) bıraktınız. (En'âm, 94)
Gece-gündüz demeden hırsla dünyaya sarılanlar, mal, mülk edinmek için zamanla yarışanlar ve işlerin yoğunluğundan namaz kılmaya bile vakit bulamayanlar, o gün gerçekten çok pişman olacak ve kahrından ellerini ısırıp kendini kınayacak. Helâl-haram ayrımı yapmadan hırsla kazandıkları ve dünyada bıraktıkları malları vârisleri arasında dövüş kavga taksim edilirken, kefenleri de kabirde çürüdüğünden,
Mahşer yerine annelerinden doğdukları gibi çıplak, teker teker ve yapayalnız gelecekler ve Yüce Allah onlara: “Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi huzuruma yine teker teker (çıplak) geldiniz” diyecek.
Mahkeme-i Kübrâ
Yüce Allah buyuruyor:
Sûr'a üfürüldüğü zaman, işte o gün çok zorlu bir gün olacak, (özellikle) inkârcılar için hiç de kolay olmayacak. (Müddessir, 8-9-10)
İsrâfil (a.s.) ın ikinci defa Sûr'a üflediği yani insanların yeniden dirilip kabirlerinden kalktığı gün gerçekten çok güç olacak, özellikle inkârcılar ve günahkârlar için hiç de kolay olmayacak.
Yüce Allah buyuruyor:
Ve o gün cehennem (mahşer yerine) getirildi (ğinde) insan (günahlarını) hatırlayacak ama hatırlamanın ne yararı olacak ki! (Fecr, 23)
İnsanlar kızgın mahşer güneşinin altında yanarken ve sıcak nefesleri birbirini yakarken, melekler cehennemi mahşer yerine getirecek ve korku doruğa çıkacak. İşte o an herkes dünyada yaptığı günahlarını hatırlayıp çıldırasıya pişman olacak ama tabii ki bir yararı olmayacak.
Yüce Allah buyuruyor:
O gün zâlim (inkârcılar) ellerini ısırarak “Ah! Keşke peygamberle birlikte bir yol izleseydim” diyecek. (Furkan, 27)
Dünyada peygamberden kopup sapıkların peşine takılanlar ve İslâm'a saldıranlar, o gün pişmanlıktan ellerini ısırıp çok ah vah edecekler ama orada pişmanlık yasası geçerli olmadığından bundan yararlanamayacak ve tevbeleri kabul edilmeyecek.
Amel defterlerinin dağılması
Yüce Allah buyuruyor:
İşte kitabı (amel defteri) sağ eline verilen diyecek ki: “Alın, kitabımı okuyun”. (Hakka, 19)
Mahşer yerinde gergin bir bekleyişten sonra amel defterleri dağılacak ve sevabı çok olanların defteri sağ eline verilecek. Sınıfını iyi derece ile geçen çocuklar koşuşup yakınlarına karnelerini gösterdikleri gibi amel defterini sağ eline alanlar da “Alın, kitabımı okuyun” diye yakınlarına gösterecek ve mutluluktan yüzleri gülüp gözleri parlayacak.
Yüce Allah buyuruyor:
Ama kitabı sol eline verilen de diyecek ki: “Ah! Ne olurdu kitabım verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim”. (Hakka, 25-26)
Amel defteri sol eline verilen günahkârlar da cehenneme atılıp cayır cayır yanmanın dışında başka bir seçenekleri kalmadığını görünce, “Ah! Keşke ölünce çürüyüp toprak olarak kalsaydım da bugünlere ermeseydim. Keşke amel defterim verilmeseydi de günahlarımın hesabını bilmeseydim ve sorguya çekilmeseydim” diye kendini kınayacak.
Sevap ve günahların tartılması
Yüce Allah buyuruyor:
Biz kıyâmet (mahşer) günü için adâlet terazileri koyacağız ki kimseye zerrece haksızlık edilmeyecek. (Yaptıkları sevap ve günah) bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu getirir (teraziye koyar) ız. (Enbiyâ, 47)
Amel defterleri dağıldıktan sonra sevapları ve günahları tartacak (belirleyecek) mânevî teraziler kurulacak ve sorgulama başlayacak. Şeklini ve niteliğini bilemediğimiz mânevî terazilerin sağ kefesine sevaplar ve sol kefesine günahlar konacak. İlâhî adâletin göstergesi olan bu teraziler, bir tek hardal tanesi ağırlığındaki sevap ve günahları çok hassas bir şekilde tarttığı gibi dünyadan daha ağır sevap ve günahları da aynı hassasiyetle tartacak ve kimseye haksızlık edilmeyecek.
Sorgulamanın başlaması
Sorgulama başlayınca günahkârlar tir tir titreyecek ve pişmanlıktan âdeta ecel terleri dökecek. Sorgulamaya önce îmandan, sonra beş vakit namazdan başlanacak ve akıllı olan her müslüman, erginlik çağından ölünceye kadar kıldığı ya da kılmadığı namazlardan tek tek sorgulanacak. Kıldığı namazların sevabı nur gibi parlak bir şekilde terazinin sağ kefesine, kılmadığı namazların günahı da kapkara ve korkunç bir şekilde terazinin sol kefesine konacak.
Dosdoğru ve güzelce kılınan her vakit namazın sevabı hayal edemeyeceğimiz boyutlarda büyük olduğu gibi kılınmayan namazların günahı da aynı boyutlarda olacağından namaz, sevap-günah dengesi üzerinde çok etkili olacak. Bu nedenle beş vakit namazı vaktinde ve düzenli bir şekilde kılanların diğer sorgulamaları hafif ve kılmayanların da diğer sorgulamaları çok güç ve çetin olacak.
Namazdan sonra diğer sorgulamalar başlayacak ve sıra kul hakkına gelecek. Haksızlığa uğrayan (mazlum) lar haklarını sevap olarak alacakları ve en yakınlarına bile haklarını helâl etmeyecekleri için üzerinde fazla kul hakkı olanların işi gerçekten çok zor olacak.
Yüce Allah buyuruyor:
O gün vezin (günah ve sevapların tartılması) haktır. Şu halde kimin mîzan (sevap) ları ağır gelirse, işte onlar felâha (cehennemden kurtulup cennete) kavuşanlardır.
Kimin de mîzanları hafif (sevabı az) gelirse, işte onlar âyetlerimize haksızlık ettikleri için kendilerine yazık edenler (cehenneme gidecekler) dir. (A'raf, 8-9)
Hak sahipleri haklarını aldıktan sonra arta kalan sevapları mîzanda ağır gelenler yani gelirleri giderlerinden fazla olanlar, birbirlerini kutlayıp coşku ile cennete gidecek. Hak sahipleri haklarını aldıktan sonra arta kalan sevapları mîzanda hafif gelenler yani gelirleri giderlerini karşılamayanlar da kendilerini kınayarak gözyaşları ile cehenneme gidecek ve günahlarından arınıncaya kadar orada yanacaklar.
Hayvanlar da hakkını alacak mı?
İlâhî adâletin gereği hayvanlar da hem birbirlerinden hem de insanlardan haklarını alacaklar. Ancak onlar insanlar gibi sevap olarak değil, kısas şeklinde yani misli ile haklarını alacaklar. Onları sadece kısas için yeniden diriltip mahşer yerinde toplayan Allah (c.c.), haksızlığa uğrayan hayvanlara gereken güç ve yetenekleri verdikten sonra, “Haydi hakkınızı alın” diye izin verecek.
Dünyada haksızlığa uğrayan hayvanlar, kendilerine haksızlık eden insan ve hayvanları altlarına alıp tatmin oluncaya kadar ezecek, ısıracak, çiğneyecek ve sonra Yüce Allah hayvanların hepsine, “Kûnî türâbâ” (toprak olun) buyuracak. Hayvanların hepsinin bir anda toprak olduğunu ve azaptan kurtulduğunu gören,
Kâfir, “Ah! Ne olurdu ben de toprak olsaydım” diyecek. (Nebe, 40)
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
MAHŞER KONULU SOHBETİMİZ
Comments