2770759 MEDİNE-İ MÜNEVVERE
top of page

MEDİNE-İ MÜNEVVERE

Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2021

Medine'nin tarihi

Arap Yarımadasının Hicaz bölgesinde ve Kızıldeniz'in yüz kilometre doğusunda tarıma elverişli bir yerde bulunan Medine-i Münevvere ıssız bir halde iken,

Hz. Mûsa'dan sonra peygamber olan ve İsrâiloğullarının başına geçen Hz. Yûşa, Amâlika kavmi ile savaşarak Kudüs ve Eriha gibi şehirleri fethedince, oradaki Amâlikalılar göç edip başka yerlere gittiler. Onlardan bir kısmı da Medine'nin bulunduğu ıssız yere gelip yerleştiler ve evler yapıp hurma ağaçları yetiştirdiler. İlk yerleşen kişinin adı Yesrib olduğu için de Medine'nin bulunduğu yere Yesrib adını verdiler.

Hz. Süleyman'dan sonra Kudüs'e saldıran Bâbil Kralı Buhtunnasar (Nabukednazar), Kudüs'ü ve Mescid-i Aksâ'yı yakıp yıktı ve İsrâiloğullarından yetmiş bin kişiyi kılıçtan geçirdi. Ayrıca içlerinde Hz. Danyal ve Hz. Üzeyr'in de bulunduğu yetmiş bin kişiyi de esir alıp Bâbil'e götürdü. Katliamdan kaçıp kurtulan İsrâiloğulları (yahudiler) etrafa dağılırken, Benî Kaynuka, Benî Kurayza ve Benî Nadîr kabileleri de Hicaz bölgesine geldiler ve Medine'nin çevresine yerleştiler. Sonra zamanla çoğalıp güçlenince, merkezdeki Amâlikalıları sürüp çıkardılar ve kendileri merkeze yerleştiler.

Refah içinde yaşayan Sebe halkı şükür yerine nankörlük edince, Sebe Melikesi Belkıs'ın yaptırmış olduğu Me'rib Barajının önce köstebekler tarafından altı oyuldu, sonra Arim Seli denilen şiddetli yağışlarla setleri çöktü ve Sebe şehri sel suları altında kaldı. İlâhî gazaba uğrayan ve yurtları sel suları altında kalan Sebeliler zorunlu olarak oradan göç ederken, Hârise İbni Sa'lebe de kabilesi ile birlikte Medine'ye geldi ve yahudilerle anlaşıp şehrin dış semtlerine yerleşti. Sayısal açıdan daha kalabalık olan Hârise'nin kabilesi yavaş yavaş şehrin merkezine yerleşirken, yahudiler de şehrin dış semtlerine çekilmek zorunda kaldılar.

Hârise'nin Evs ve Hazrec adında iki oğlu vardı. Hârise ölünce, kabile halkından bir kısmı Evs'e, diğer kısmı Hazrec'e bağlandı ve kabile ikiye bölündü. Ne yazık ki bu iki kardeş kabile arasına zamanla düşmanlık girdi ve yüzyıllarca aralarında korkunç savaşlar oldu.


Medinelilerin İslâm'la tanışması

Mekke müşriklerinin korkunç baskı, zulüm ve zorbalıkları karşısında tebliğ görevini güçlükle yapan Peygamberimiz (s.a.v.), her yıl hac mevsiminde Mekke'ye gelen yabancılarla ilgileniyor ve onları İslâm'a davet ediyordu.

Peygamberimiz (s.a.v.) nübüvvetin (peygamberliğin) 11. yılında Akabe yakınlarında Medineli altı kişi ile karşılaştı, onlarla biraz sohbet etti, Kur'an'dan âyetler okudu ve onları İslâm'a davet etti.

Okunan Kur'an'dan ve yapılan sohbetten çok etkilenen Medineliler, kısa bir şaşkınlıktan sonra birbirlerine bakıştılar, aralarında gizlice konuştular ve sonra Peygamberimiz (s.a.v.) ile birlikte Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldular. Medine halkından ilk müslüman olan bu altı kişi, Peygamberimiz (s.a.v.) in tavsiyesi ile hacdan sonra yurtlarına döndüler ve tüm güçleri ile çalışıp Medine'de İslâm'ı yaymaya başladılar.

Ertesi yıl on iki kişilik bir grup halinde tekrar Mekke'ye geldiler, Akabe'de Peygamberimiz (s.a.v.) ile görüşüp sohbetini dinlediler ve bu görüşmede Peygamberimiz (s.a.v.) ile “Birinci Akabe Biatı” denilen sözleşmeyi yaptılar. Medinelilerin isteği üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) de onlara, Kur'an'ı ve İslâm'ı öğretmesi için Hz. Mus'ab İbni Umeyr'i (r.a.) Medine'ye gönderdi.

Hz. Mus'ab, Medine'deki müslümanlarla birlikte geceyi gündüze katarak ve zamanla yarışarak olağanüstü bir gayretle çalışınca, İslâm Medine'de hızla yayılmaya başladı. Evs kabilesinin lideri ve Medine'nin en saygın kişisi olan Sa'd İbni Muaz'ın da müslüman olması ile artık İslâm'ın önünde bir engel kalmadı ve Medine'deki müslümanlar cemaatle namaz kılmaya başladı.

Medine'deki Evs ve Hazrec kabileleri İslâm'la tanışmadan önce sürekli birbiriyle savaşır ve her savaşta çok gençler ölürdü. Ölen gençlerin eşleri dul, yavruları yetim kalır, anneleri ve babaları da sürekli gözyaşı dökerdi. Evs ve Hazrec kabilesine mensup kişilerin müslüman olmaları ve birlikte yan yana cemaatle namaz kılmaları ile yüzyıllarca devam eden bu anlamsız savaşlar sona erdi ve Medine'de bayram havası oluştu.

Nübüvvetin 13. yılında Hz. Mus'ab ile birlikte ikisi kadın ve yetmiş üçü erkek olmak üzere yetmiş beş kişilik bir grup tekrar Mekke'ye geldiler ve Akabe'de Peygamberimiz (s.a.v.) ile görüşüp sohbet ettiler. Bu görüşmede Medineliler canlarını, çocuklarını ve eşlerini korudukları gibi Peygamberimizi (s.a.v.) de düşmanlarına karşı koruyacakları konusunda söz verip “İkinci Akabe Biatını” yaptılar ve Peygamberimizi (s.a.v.) Medine'ye davet ettiler.

İkinci Akabe Biatı'ndan sonra Mekke'deki müslümanların Medine'ye hicret etmelerine izin veren Peygamberimiz (s.a.v.), kendisi Mekke'de kalıp hicret konusunda Allah'ın (c.c.) iznini beklemeye başladı.

Mekke'den hicret edip Medine'ye yerleşen müslümanlara muhâcirîn ve onlara yardım eden Medineli müslümanlara da ensâr denir. Din uğrunda yurtlarını terk edip Medine'ye hicret eden Mekkeli müslümanlara Medine'deki din kardeşleri sahip çıktılar ve onları gurbet ellerinde yalnız bırakmadılar. Ancak ensârın ve muhacirînin gönülleri buruk, boyunları bükük ve gözleri yaşlı idi. Çünkü sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Mekke'de ve üstelik düşmanlarının arasında idi.


Peygamberimiz (s.a.v.) in Mekke'den Medine'ye hicreti

Mekke müşrikleri öldürmek amacı ile bir gece Peygamberimiz (s.a.v.) in evini kuşatınca, Hz. Cebrâil geldi ve hicret konusunda Allah'ın (c.c.) emrini getirdi. Peygamberimiz (s.a.v.) evini kuşatan müşriklerin üzerine bir avuç toprak atarak ve Yâsin Sûresinin ilk dokuz âyetini okuyarak aralarından sıyrılıp çıktı ve o geceyi başka bir yerde geçirdi.

Ertesi günü Hz. Ebû Bekir ile birlikte önce Sevr Dağındaki bir mağaraya giden Peygamberimiz (s.a.v.), mağarada üç gün kaldıktan sonra Medine'ye hicret etmek üzere Hz. Ebû Bekir ile birlikte yola çıktılar.

Peygamberimiz (s.a.v.) sahil yolunu izleyerek Rebiulevvel'in sekizinci Pazartesi günü Medine yakınındaki Kuba köyüne geldi. Kuba'da birkaç gün kalıp dinlenen ve oradaki müslümanlarla birlikte Kuba Mescidini yapan Peygamberimiz (s.a.v.), Medine'den kendisini karşılamaya gelenlerle birlikte Cuma günü Kuba'dan ayrıldı ve Medine'ye doğru yola çıktı.

Kuba ile Medine arasındaki Rânûna Vâdisine gelindiğinde öğle vakti olmuştu. Peygamberimiz (s.a.v.) vâdinin üst tarafında devesinden inip orada ilk Cuma hutbesini okudu ve ardından ilk cuma namazını kıldırdı. Sonra tekrar devesine bindi ve Medine'ye (şehir merkezine) doğru hareket etti.

Medineliler sabırsızlıkla ve sevinç gözyaşları ile Allah'ın son peygamberini bekliyorlardı. Gurbet ellerinde Peygamber hasreti ile yanan muhacirler! Yavrusunu kucağına alıp terasa çıkan kadınlar! Akabe'de biat eden Medineli müslümanlar! Hastalar, yaşlılar, gençler ve çocuklar yollara çıkmış sevinç gözyaşları ile son peygamber Hz. Muhammed'i bekliyorlardı.

Peygamberimiz (s.a.v.) Seniyyetü'l-Vedâ'dan Medine'ye girerken coşku ve heyecan doruğa çıktı ve Medine halkı tarihinin en büyük bayramını yaşadı. Çünkü Yüce Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed artık Medine'de ve aralarında idi.

İslâm'dan önce adı Yesrib olan Medine, Peygamberimiz (s.a.v.) in Mekke'den Medine'ye hicreti ile Medine-i Münevvere (nurlanmış şehir) adını aldı ve yeni kurulan İslâm Devletinin ilk başkenti oldu. Ayrıca sözlükte Yesrib, başa kakma gibi çirkin anlamlara geldiğinden, Medine'ye Yesrib denilmesi yasaklandı.

Kim Medine'ye Yesrib derse, Allah'tan af dilesin! O Tâbe'dir (güzeldir), o Tâbe'dir. (Ahmed İbni Hanbel-Dâre Kutnî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kim bir defa Yesrib derse, (keffâret olarak) on defa Medine desin. (Buhârî)


Medine'nin fazileti

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Allahım! Bize Mekke'yi sevdirdiğin gibi ya da daha fazla Medine'yi de sevdir. Allahım! Sa'ımıza ve müddümüze (hacim ölçülerimize) bereket ve bize sağlık ver. Sıtmayı da Cuhfe'ye naklet. (Buhârî-Müslim-Ahmed İbni Hanbel-Taberânî-Beyhakî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Allahım! Medine'ye Mekke'nin iki katı bereket ver. (Buhârî-Müslim)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Medine İslâm'ın kubbesi, îman ve hicretin yeridir. (Taberânî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Medine'nin (giriş) kapılarında melekler vardır. Oraya veba (gibi salgın hastalıklar) ve Deccal giremez. (Buhârî-Müslim)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Mekke ve Medine hariç, Deccal'ın ayak basmayacağı (rejiminin girmeyeceği) bir belde kalmayacaktır. (Buhârî-Müslim)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kim Medine halkına kötülük yapmak isterse, Allah onu kurşunun ateşte eridiği ya da tuzun suda eridiği gibi eritir (helâk eder). (Müslim)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Canım kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, Medine'nin tozu (toprağı) her şeye şifadır. (Fedâilü'l-Medine)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kim sabah (aç karnına) Medine'nin acve hurmasından yedi tane yerse, akşama kadar ona hiçbir sihir ve zehir zarar veremez. (Buhârî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Ümmetimden kim Medine'nin (sıcağına) sıkıntılarına sabrederse, kıyâmet gününde onun için şefaatçi ve şâhit olurum. (Müslim-Tirmizî-Nesâî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kimin Medine'de ölmeye gücü yeterse, orada ölsün. Çünkü ben orada ölene şefaat ederim. (Tirmizî-İbni Mâce-Ahmed İbni Hanbel)

Hz. Ömer radıyallahü anhü şöyle dua ederdi:

“Allahım! Bana Senin yolunda şehit olmayı ve ölümümü Resûlünün beldesinde (Medine'de) nasib eyle”. (Buhârî)

Peki Hz. Ömer'in bu duası kabul oldu mu?

Hz. Ömer sabah namazını kıldırırken Ebû Lü'lü adında bir mecûsi köle tarafından hançerle vurularak şehit edildi ve Medine'nin en kutsal yerine, Peygamberimiz (s.a.v.) in yanına defin edildi.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

(Kıyâmete yakın) en son harab olacak İslâm beldesi Medine'dir. (Tirmizî-İbni Hibban)


Medine'nin kutsal yerleri

Hücre-i Saadet

Son Peygamber Hz. Muhammed'in kabri şerifinin bulunduğu yere Hücre-i Saadet denir. Hücre-i Saadet, Peygamberimiz (s.a.v.) in hayatta iken Hz. Âişe ile birlikte yaşadığı tek odalı bir evdi. Peygamberimiz (s.a.v.) orada vefat etti, orada yıkandı, cenaze namazı orada kılındı ve yattığı divanın altına defin edildi. Medine-i Münevvere'nin en kutsal yeri Hücre-i Saadet olduğu gibi Hücre-i Saadet'in ve bütün âlemlerin en kutsal yeri de Peygamberimiz (s.a.v.) in mübarek bedenine temas eden kutsal toprak maddeleridir.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kim vefatımdan sonra beni ziyaret ederse, hayatımda beni ziyaret etmiş gibidir. (Taberânî-Dâre Kutnî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Vefatımdan sonra beni ziyaret eden kimse, sağlığımda beni ziyaret etmiş gibidir. Çünkü ben (kabrimde) diriyim. Kim beni ziyaret ederse, kıyâmet günü ona şefaat ederim veya (hakkında) şâhitlik ederim. (Fedâilü'l-Medine)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kabrimi ziyaret edenlere şefaatim vacib olur. (Dâre Kutnî-Beyhakî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kim haccını yapar ve vefatımdan sonra kabrimi ziyaret ederse, hayatta iken beni ziyaret etmiş gibidir. (Taberânî-Beyhakî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kim Mekke'ye gidip haccını yapar, sonra benim için mescidime gelip (kabrimi) ziyaret ederse o kimseye kabul olmuş iki (nafile) hac sevabı yazılır. (Fedâilü'l-Medine)

Kabrimi bayram (piknik ve eğlence) yerine çevirmeyin. Bana salâtü selâm getirin. Çünkü nerede olursanız olun, sizin salâtü selâmınız bana ulaşır. (Ebû Dâvûd)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kim bana kabrimin yanında salâtü selâm getirirse, onun salâtü selâmını aracısız işitirim. Kim de uzakta iken bana salâtü selâm getirirse, melekler onu bana ulaştırırlar. (Beyhakî)

Bir kimse nerede olursa olsun getirdiği her salâtü selâm, kuşkusuz görevli melekler tarafından derhal Peygamberimize (s.a.v.) ulaştırılır. Ancak hac, umre ya da başka bir nedenle Medine'ye gidip Peygamberimiz (s.a.v.) in kabrini ziyaret eden ve “Essalâtü vesselâmü aleyke ya Resûlallah!” diye salâtü selâm getiren kimsenin sözünü, Peygamberimiz (s.a.v.) bizzat duyar ve verilen selâmı alır.

Mescid-i Nebî

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hariç diğer mescidlerde kılınan namazdan bin kat daha faziletlidir. (Buhârî-Müslim- İbni Mâce-Tirmizî-Nesâî-Taberânî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Ben peygamberlerin sonuncusuyum, mescidim de peygamber mescidlerinin sonuncusudur. (Bezzar-İbni İshak-Tahâvî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hariç diğer mescidlerde kılınan namazdan bin kat faziletlidir. Benim şu mescidimde kılınan bir cuma, Mescid-i Haram hariç diğer mescidlerde kılınan bin cumadan faziletlidir. Benim şu mescidimde bir Ramazan ayı (orucu), Mescid-i Haram hariç diğer mescidlerdeki bin Ramazan ayından faziletlidir. (Beyhakî)

Dünyadaki son peygamber mescidi olan Mescid-i Nebî'deki bir namaz, Mescid-i Haram (Kâbe) hariç diğer mescidlerde kılınan bin namazdan daha faziletli olduğu gibi Mescid-i Nebî'deki her çeşit ibâdetler de bin kat daha faziletlidir.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kim bir vakti kaçırmaksızın benim mescidimde kırk vakit (sekiz gün) namaz kılarsa, onun için cehennemden ve azaptan kurtuluş berâtı yazılır ve nifaktan uzaklaşır. (Ahmed İbni Hanbel-Taberânî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Üç mescidin dışında hiçbir mescid için (özel) yolculuk yapılmaz. Benim mescidim, Mescid-i Haram (Kâbe) ve Mescid-i Aksâ. (Buhârî-Müslim)


Ravza-i Mutahhara

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. (Buhârî- Müslim- Nesâî- Beyhakî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kabrimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. (Tahâvî)

Peygamberimiz (s.a.v.) in, “Evimle (ve diğer bir rivayette) kabrimle minberim (hutbe okuduğum yer) arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” dediği yere Ravza-i Mutahhara denir. Burası Mescid-i Nebî'nin özü, aslı ve en faziletli yeridir. Çünkü burasını Peygamberimiz (s.a.v.) kendisi de bizzat çalışarak sahâbeleri ile birlikte yaptı ve yıllarca içinde namaz kıldı.


Cennet'ül-Bakî

Mescid-i Nebî'nin doğu tarafında bulunan Medine kabristanlığına Cennet'ül-Bakî denir. Buraya ilk gömülen sahâbe muhâcirinden Osman İbni Maz'un radıyallahü anhü'dür.

Âişe radıyallahü anha diyor ki:

Resûlullah (s.a.v.) gecenin sonuna doğru Bakî'ye (kabristana) gider ve

“Es-Selâmü aleyküm ey mü'minler diyarı! Yarın için geleceği va'dolunan şey (ölüm) size geldi. İnşâAllah biz de arkanızdan geleceğiz” diye selâm verir ve sonra,

“Allahım! Bakîu'l-garkad ehlini mağfiret eyle” diye dua ederdi. (Müslim-Nesâî-Beyhakî)

Cennet'ül-Bakî'nin bulunduğu yerde önceleri, “garkad” denilen kısa, bodur ve dikenli ağaçlar vardı ve bu nedenle oraya “Bakîü'l-garkad” denirdi. Zamanla o ağaçlar temizlenip Medine halkının genel kabristanlığı olunca, “Cennet'ül-Bakî” adını aldı.

Cennet'ül-Bakî dünyanın en kutsal mezarlığıdır. Çünkü orada Peygamberimizin damadı Hz. Osman, amcası Hz. Abbas, halası Hz. Sâfiye, sütannesi Hz. Halîme, eşi Hz. Âişe, küçük oğlu Hz. İbrahim, kızları Hz. Rukayye, Hz. Ümmü Gülsüm, Hz. Fâtıma, torunu Hz. Hasen ve aşere-i mübeşşereden Hz. Abdurrahman İbni Avf ile Hz. Sa'd İbni Ebî Vakkas başta olmak üzere, yaklaşık on bin sahâbe ile tâbiin, tebe-i tâbiin, evliya-i kiram ve sülehâdan yüz binlerce kişi yatmaktadır.

(Kıyâmet günü) yüzleri dolunay gibi parlak yetmiş bin kişi Bakî kabristanından kaldırılacak ve onlar hesaba çekilmeden cennete gidecekler. (Ebû Dâvûd-İbni Hibban-Taberânî-Hâkim)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Azîz ve Celîl olan Allah şu yerden (Cennet'ül-Bakî'den), yüzleri dolunay gibi parlak yetmiş bin kişiyi kabirlerinden kaldıracak ve bunlar hesaba çekilmeden cennete gidecekler. Ayrıca bunların her biri yetmiş bin kişiye de şefaat edecekler. (Deylemî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kim bizim şu kabristanımıza (Cennet'ül-Bakî'ye) defnolursa (gömülürse), onun için şefaatçi ve şâhit oluruz. (Fedâilü'l-Medine)

Ne mutlu Medine'de takvâ üzere yaşayıp îman ile ölenlere ve Cennet'ül-Bakî'ye defnolunup onlarla birlikte mahşer yerine gidenlere!..


Uhud Dağı

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Uhud Dağı bizi sever, biz de onu severiz. (Buhârî-Müslim-Ahmed İbni Hanbel)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Uhud Dağı bizi sever, biz de onu severiz. Çünkü o cennet dağlarından bir dağdır. (Taberânî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Uhud Dağı bizi sever, biz de onu severiz. Oraya gittiğiniz zaman deve dikeni bile olsa, oranın bitkilerinden bir şey yiyin. (Buhârî)

Medine'nin yaklaşık beş kilometre kuzeyindeki Uhud Dağı, dünyanın en kutsal dağlarından biridir. Hücre yığınından oluşan insanlar da sevgi ve nefret duyguları olduğu gibi kuşkusuz atom yığınlarından oluşan dağlarda da sevgi ve nefret duyguları vardır.

Hz. Musa'ya Tûr Dağında ve Hz. Muhammed'e Nûr Dağında vahiy gelip peygamberlik verildiği gibi pek çok evliyalar da dağlara, mağaralara çekilmiş ve orada mânevî mâkamlara ulaşmışlardır.

Uhud şehitleri

Hicretin üçüncü yılında yapılan Uhud Savaşında, Mekke müşriklerinin attığı taş ve oklarla Peygamberimiz (s.a.v.) in iki dişi kırıldı, yanağı ve dudağı yarıldı. Ayrıca Hz. Hamza, Hz. Mus'ab ve Hz. Abdullah İbni Cahş gibi sahâbeler başta olmak üzere yetmiş şehit verdik. Bunlar Allah yolunda ve din uğrunda ölen gerçek şehitler oldukları için, yıkanmadan ve özel kefenlere sarılmadan cenaze namazları kılındı ve şehit oldukları yere yani Uhud Dağının eteklerine defnolundular.

Sehl İbni Sa'd radıyallahü anhü diyor ki:

Resûlüllah (s.a.v.) Uhud şehitlerinin yanında durdu ve buyurdu ki:

“Kıyâmet günü Azîz ve Celîl olan Allah katında bu şehitler için (din için şehit oldular diye) şâhitlik edin. Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, kıyâmete kadar onlara kim selâm verirse, selâmının karşılığını verirler (sana da selâm olsun derler)”. (Begavî-İbni Hibban-Hâkim)

Abdullah İbni Ömer radıyallahü anhüma diyor ki:

Resûlüllah (s.a.v.) Uhud şehitlerine uğradı ve dedi ki:

“Şehâdet ederim ki, siz Allah katında dirisiniz”. (Sonra bize dedi ki:) “Onları ziyaret ediniz ve onlara dua da ediniz. Muhammed'in nefsi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, kıyâmete kadar onlara kim selâm verirse, karşılığını verirler”. (Taberânî)

Abbad İbni Ebî Sâlih radıyallahü anhü diyor ki:

Resûlüllah (s.a.v.) Uhud şehitlerini ziyaret eder ve şöyle selâm verirdi:

“(Din uğrunda, düşman karşısında) sabrettiğinizden dolayı size selâm olsun! (Geçici dünya) yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir!” (Fedâilü'l-Medine)


Kuba Mescidi

Yeryüzündeki mescidler arası fazilet (üstünlük) sıralamasına göre, birincisi Mekke'deki Mescid-i Haram, ikincisi Medine'deki Mescid-i Nebî, üçüncüsü Kudüs'teki Mescid-i Aksâ ve dördüncüsü Kuba'daki Kuba Mescidi'dir. Çünkü Kuba Mescidini de Peygamberimiz (s.a.v.) oradaki sahâbeleri ile birlikte yapmış ve ilk taşı mübarek eli ile bizzat kendi koymuştur.

Abdullah İbni Ömer radıyallahü anhüma diyor ki:

Peygamberimiz (s.a.v.) binekli ya da yaya olarak Kuba Mescidini ziyaret eder ve orada iki rek'at namaz kılardı. (Buhârî-Müslim)

Bir diğer rivayete göre de,

Peygamberimiz (s.a.v.) her cumartesi günü binekli ya da yaya olarak Mescid-i Kuba'ya giderdi.

Peygamberimiz (s.a.v.) in aşırı yoğun işlerinden vakit ayırıp bazen binekli ve bazen bineksiz yaya olarak her cumartesi günü Kuba Mescidini ziyaret etmesi ve orada en az iki rek'at namaz kılması, Kuba Mescidinin fazileti hakkında en büyük kanıttır.

Kuba Mescidinde namaz kılmak, umre yapmak gibidir. (Buhârî-İbni Mâce-Tirmizî-Taberânî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Bir kimse evinde temizlense (abdest alsa) sonra Kuba Mescidine gelip namaz kılsa, onun için bir umre sevabı vardır. (İbni Mâce)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Bir kimse güzelce abdest alsa sonra Kuba Mescidinde iki rek'at namaz kılsa, onun için bir umre sevabı vardır. (Taberânî)


Medine'de Peygamberimiz (s.a.v.) in tarihsel izleri

Medine'nin her tarafında, dağında, taşında, misk-i anber kokan toprağında Peygamberimiz (s.a.v.) ile ilgili tarihsel izler, acı ve tatlı hatıralar vardır. Önemli olanı Medine-i Münevvere'yi bir turist gibi değil, Peygamberimiz (s.a.v.) in aşkı ile yanarak, bol bol salâvat-ı şerîfe getirerek gezmeli ve O Resûlü's-sekaleyni (insanların ve cinlerin peygamberini) görememenin ve O'na sahâbe olamamanın hüznünü ve burukluğunu yaşamalıdır.

Ey bâd-ı saba! Uğrarsa yolun semt-i Haremeyne,

Ta'zimimi arz eyle, Resûlü's-sekaleyne.

Şâhidim arz-u semâ'dır, bütün ecrâmîle,

Aşıkım sıdk ile ben, Hazret-i şâh-ı Resûle.

Yansa da kalbim bu hasret ile,

Tâkatı yok dilimin halimi takrire bile.

Ey bâd-ı saba! Uğrarsa yolun semt-i Haremeyne,

Selâmımı arz eyle, Resûlü's-sekaleyne!..

Allahım! Adâletin simgesi olan Ömer kuluna, şehit olarak ölmeyi ve Medine-i Münevvere'de Peygamberimiz (s.a.v.) in yanına defin olmayı nasib eylediğin gibi,

Bu günahkâr Ahmet kuluna da şehit olarak ölmeyi ve Medine-i Münevvere de Cennet'ül-Bakî Kabristanına defin olmayı nasib eyle!..

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidina Muhammed ve alâ âlihi ve ashâbihi ecmaîn ve'l-hamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn...

***

Ahmet Tomor Hoacefendi


PEYGAMBER ŞEHRİ MEDİNE KONULU SOHBETİMİZ



167 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

MÜNÂFIKLAR

  • Heyecan - Siyah Çember
  • Ahmet Tomor Fotoğraf Albümü
  • Ahmet Tomor Hocafendi Instagram
  • ATH MEDYA Facebook
  • Ahmet Tomor Hocafendi Youtube
bottom of page