Nemrud kimdir?
Tarihin en kanlı diktatörlerinden biri olan Nemrud, Bâbil Devletinin hükümdarı ve o dönemde dünyanın en gelişmiş yöresi olan Mezopotamya bölgesinin tek hâkimi idi. Ne yazık ki mâkamına, mevkiine güvenip haddini aştı ve ilâhlık davasına kalkıştı. Çeşitli mücevherlerle süslü heykellerini ülkenin her tarafına diktirdi ve insanların bunlara saygı duruşu yapmalarını (tapınmalarını) emretti.
Bâbil halkı putperestti ve milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki yıldızlara tapınıyorlardı. Bu nedenle tapınakları ve çeşitli putları vardı ama Nemrud'un süslü püslü heykellerini de benimsediler ve saygı duruşu adı altında onlara da tapınmaya başladılar.
“Alan da memnun, satan da memnun” diye bir söz vardır. Tapanlar da memnundu, tapılan da memnundu ve şeytan hepsinden daha memnundu ama Nemrud korkulu rüyayı görünceye kadar!
Mâkamına, mevkiine ve ordusuna aşırı güvenen Nemrud, bir gece korkulu rüya görüp uyanmış ve ertesi günü ünlü rüya yorumcularını toplayıp onlara rüyasını yorumlamalarını emretmiş.
Yorumcular söz birliği ile “bu yıl bir erkek çocuk doğacak ve senin helâkın onun elinde olacak” deyince, ilk önlem olarak bir yıl doğum yasağı ilân etmiş ve ardından şehri ikiye bölüp erginlik çağındaki erkeklerle kadınları birbirinden ayırmış.
Haddini aşıp ilâhlık taslayan, süslü püslü heykellerini belirli yerlere diktirip insanları kendisine taptıran ve Mezopotamya bölgesinin en güçlü, en kanlı diktatörü olan Nemrud, şimdi bir çocuğun doğmasından korkuyor ve önlemler üstüne önlemler alıyordu.
Peki başarılı olabildi mi?
Doğum yasağının gizlice çiğnenmemesi için iri yapılı cellâtlar kılıçlarını sallayarak halkın arasında dolaşıp korku salıyor ve Nemrud, takdir-i ilâhî yi bozmak için kaderle savaşıyordu.
Nemrud tüm önlemleri almıştı ve her şey onun kontrolü altında idi ama bir gün saraydan çok önemli bir dosyanın acele getirilmesi gerekti ve saray kadınlar bölümünde idi.
Nemrud en çok güvendiği adamı Âzer'e, “Gizlice saraya git, filân dosyayı al ve hemen gel” dedi ve “sakın evine uğrama, eşinle ve başka kadınlarla görüşme” diye tehditle karışık uyarılar da yaptı.
Nemrud'a çok bağlı olan Âzer, gizlice saraya giderken eşi onu karşıdan gördü ve hemen koşup geldi ve kolundan tutup zorla eve götürdü. Nemrud'un korkusundan Âzer evde fazla kalmadı ama eşi hâmile kaldı ve Nemrud, kadere karşı yaptığı savaşı kaybetti.
Hz. İbrahim'in doğumu
Âzer'in eşi hâmile kaldığını anlayınca bunu en yakınlarından bile gizledi ve yavrusunu nerede, nasıl doğuracağını düşünmeye başladı. Doğum sancısı başlayınca gizlice evden çıktı ve önceden belirlediği Urfa Kalesinin eteklerindeki yedi mağaradan Nakşin (Dergâh) mağarasına gitti ve orada yavrusu Hz. İbrahim'i doğurdu.
Mağaranın içinde Allah'ın (c.c.) ezelde Hz. İbrahim için yarattığı ve tadı zemzem suyuna çok benzeyen şifalı bir kuyu vardı. Hz. İbrahim'in annesi o şifalı sudan içince, stresten kurtulup gönlü rahatladı, yavrusunu yıkayıp temizledi ve kucağına alıp emzirdi. Ancak akşam üzeri hava kararınca, o ıssız ve karanlık mağarada yavrusunu yapayalnız bırakıp evine gitme zorunluluğunda kaldı.
Evine gitti ama o gece hiç uyuyamadı ve sabahı zor bekledi. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte yine gizlice yavrusunun yanına gelirken, mağaranın kapısında iki aslanın durduğunu görünce hem korktu hem de “ah! Bunlar benim yavrumu parçalayıp yemişlerdir” diye ağlamaya başladı. Aslanlar: “Ey İbrahim'in annesi, korkma! Biz İbrahim'i korumak için burada bekliyoruz” dediler ve Hz. İbrahim'in annesi mağaraya yaklaşınca çekilip gittiler.
Annesi her gün gizlice mağaraya gelip yavrusunu emziriyor ve altını temizleyip evine gidiyordu.
Nemrud'un koymuş olduğu doğum yasağı kalkınca ve yeni doğan çocuklar biraz büyüyüp gelişince, o da yavrusunun elinden tutup eve getirdi ve Hz. İbrahim için yeni bir dönem başladı.
Hz. İbrahim'in tebliğ görevine başlaması
Yüce Allah buyuruyor:
(Ya Muhammed!) Onlara İbrahim'in haberini de oku (anlat).
Hani o, babasına ve kavmine: “Neye tapıyorsunuz?” demişti.
(Kavmi:) “Putlara tapıyoruz ve tapmaya devam da edeceğiz” dediler.
(İbrahim:) “Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyor mu? Ve (taptığınız zaman) size bir fayda ya da (tapmadığınız zaman) size bir zarar verebiliyorlar mı? dedi.
Hayır ama biz atalarımızı böyle tapınırken bulduk (gördük) dediler. (Şuarâ, 69-74)
Önce dokuz ay kadar ana rahmi denilen dar ve karanlık bir yerde, sonra yıllarca ana rahmine benzeyen dar ve karanlık bir mağarada yaşama zorunluluğunda kalan Hz. İbrahim, şimdi Urfa gibi bir şehirde ve kalabalık bir toplumun arasında idi ama babası dahil toplumun hepsi putperestti.
Hz. İbrahim, “Neye tapıyorsunuz? düşündünüz mü? dua ettiğiniz zaman onlar (taş parçaları) sizi işitiyor mu? ve (taptığınız zaman) size bir fayda ya da (tapmadığınız zaman) size bir zarar verebiliyorlar mı?” gibi sorular yönelterek onları uyarmasına rağmen “Biz atalarımızı böyle tapınırken bulduk (gördük)” diyor ve bunun dışında hiçbir şey dinlemiyorlardı.
Hz. İbrahim'in babası ile mücadelesi
Yüce Allah buyuruyor:
O (İbrahim) babasına dedi ki: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin tapıyorsun? Babacığım! Gerçekten sana gelmeyen (mânevî) bir ilim bana geldi. Şu halde bana tâbi ol da seni dosdoğru bir yola çıkarayım. (Meryem, 42-43)
Hz. İbrahim taştan ve ağaçtan putlar yapıp satan ve aşırı putçu olan babası Âzer'i, “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye (taş ve ağaç parçalarına) niçin, niye tapıyorsun?” bunu hangi akl-ı selim (sağduyu) kabul eder diye uyardıktan sonra,
“Babacığım! Gerçekten sana gelmeyen (senin bilmediğin mânevî) bir ilim bana geldi. Şu halde (putlardan vazgeç ve) bana tâbi ol da seni dosdoğru bir yola çıkarayım” diye çok yalvardı.
(Babası:) “Ey İbrahim! Sen benim (tapındığım) ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (onları aşağılamaktan) vazgeçmezsen, andolsun ki seni taşlarım. (Çekil karşımdan) uzun bir zaman benden uzaklaş (gözüme görünme)” dedi.
Hz. İbrahim, babacığım, babacığım diye cân-ı gönülden yalvararak onu tevhid dinine, Allah bir inancına ve cennete davet ederken, ne yazık ki babası îmana gelmediği gibi öz yavrusunu “Seni taşlarım” diye ölümle tehdit etti ve çekil karşımdan, “uzun bir zaman benden uzaklaş (gözüme görünme)” diye hakaret edip kovdu.
Hz. İbrahim'in ateşe atılması
Hak olsun, bâtıl olsun her toplumun bayramları olduğu gibi Bâbillilerin de her yıl belirli bir günde kutladıkları bir bayramları vardı. Bayramları tapınaktaki putlara (heykellere) saygı duruşu ile başlar, sonra şehrin dışında eğlencelerle devam eder ve dönüşte yine tapınağa gelip putlarına saygı duruşu yaparlardı.
Yine bir bayram günleri idi. Tapınaktaki saygı duruşundan çıkan Bâbilliler eğlenmek için sevinçle şehrin dışına giderlerken Hz. İbrahim arkalarından sessizce,
Yüce Allah buyuruyor:
Allah'a yemin ederim ki, siz çekilip gittikten sonra elbette putlarınıza gizlice bir şey yapacağım (diye yemin etti). (Enbiyâ, 57)
Bâbil tapınağında irili ufaklı çeşitli boyutlarda 72 adet put (heykel) vardı ve en büyükleri giriş kapısının tam karşısındaydı. Hz. İbrahim elindeki balta ile putların hepsini kırıp parçaladı, sadece büyük puta dokunmadı ve baltayı onun boynuna astı.
Bayram dönüşü saygı duruşu için koşuşup tapınağa gelen Bâbilliler, ilâhlarının paramparça edildiğini görünce çılgına döndüler ve,
Yüce Allah buyuruyor:
Bunu ilâhlarımıza kim yaptı? Muhakkak ki o, zâlimlerden biridir, dediler. (Enbiyâ, 59)
Hz. İbrahim'in ilâhlarını sevmediğini bildikleri için ondan şüphelendiler ve bunu sen mi yaptın? diye sordular.
Yüce Allah buyuruyor:
(İbrahim dedi ki:) Belki de bu işi (üzerinde suç âleti bulunan) büyükleri (kıskançlığından) yapmıştır. Onlara sorun (bakalım ama), eğer konuşurlarsa! (Enbiyâ, 63)
Hz. İbrahim, “Allah bir” inancını yaygınlaştırmak ve ilâh diye tapındıkları putların kendilerini korumaktan bile âciz olduklarını açıkça kanıtlamak için ölümü bile göze almış ve putları kırmıştı.
Yüce Allah buyuruyor:
(Nemrud'un yakınları:) Eğer bir iş yapacak (ceza uygulayacak) sanız, onu (ateşte) yakın da ilâhlarınıza yardım edin! dediler. (Enbiyâ, 68)
Nemrud, kadın-erkek herkesin odun toplayıp Urfa Kalesinin önündeki alana getirmelerini, orada büyük bir ateş yakılacağını ve Hz. İbrahim'in o ateşe atılarak yakılacağını haber verdi.
Erkek, kadın, çoluk, çocuk, genç, yaşlı, hasta ve hatta bedensel özürlüler bile ilâhlarına yardım etmek ve Hz. İbrahim'den intikam almak için günlerce odun taşıyıp kalenin önündeki alana yığdılar ve taşıma işi tamamlanınca her tarafından tutuşturup yaktılar.
Hz. İbrahim'i ateşin ortasına fırlatmak için kalenin üstüne büyük bir mancınık kurdular, sonra Hz. İbrahim'i çırılçıplak soyup, ellerini, ayaklarını bağladılar ve mancınığın üzerine oturttular.
Melekler ağlaşıp Hz. İbrahim'e yardım etmek için Allah'tan izin isterken, sapık Bâbilliler şarkı söyleyip dans ediyor ve Hz. İbrahim'in ateşe fırlatılmasını sabırsızlıkla bekliyorlardı.
Nemrud'un emri ile mancınığın yayı çekildi ve Hz. İbrahim ateşe giderken havada Hz. Cebrâil yetişti. “İbrahiim! Benden bir isteğin var mı? Yardım edeyim mi?” dedi Hz. İbrahim “Hayır” deyince, “O halde Allah'tan iste” dedi.
Hz. İbrahim: “Allah'ın benim halimi bilmesi yeter! Hasbiyallahü ve ni'mel vekîl” deyince, Allah (c.c.): “Ey ateş! İbrahim için serinlik ve selâmet ol” buyurdu. Allah (c.c.): “İbrahim için serin ve selâmet ol” buyurunca, ateşin kimyası bozuldu ve Hz. İbrahim'in sadece el ve ayak bağlarını yakıp onu bağlardan kurtardı.
O Yüce Allah ol deyince neler olmaz ki! Düştüğü yer yemyeşil çimen oldu, kırmızı gül ve nergis çiçekleri ile doldu, yerden tatlı sular fışkırdı ve Hz. Cebrâil cennetten bir gömlek getirip Allah'ın “halîlim” dediği o tevhid kahramanı Hz. İbrahim'e giydirdi.
Hz. İbrahim'in ateşten çıkması
Yüce Allah buyuruyor:
Allah kendisine mülk (saltanat) verdi diye (böbürlenip azarak) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı (Nemrud'u) görmedin mi? Hani İbrahim ona: “Benim Rabbim yuhyî ve yümît (dirilten ve öldüren) dir” dedi. O: “Ben de diriltir ve öldürürüm” dedi. İbrahim: ”Kuşkusuz Allah güneşi doğudan getiriyor; haydi sen de batıdan getir (bakalım!)” deyince, o kâfir şaşırıp kaldı. Allah zâlimler topluluğuna hidayet etmez. (Bakara, 258)
Aradan bir hafta geçmiş ve korkunç ateş kıpkızıl kızgın kor haline dönüşmüştü. Kalenin üstündeki en yüksek kuleden Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı yeri izleyen Nemrud, onun yanmadığını görünce şaşkına döndü ve “ey İbrahim! Ateşten çıkıp buraya gelebilir misin?” dedi.
Hz. İbrahim çıplak ayakları ile kıpkızıl kızgın korların üzerinden yürüyerek Nemrud'un yanına gelince, “Ey İbrahim! Seni ateşte yakmayan Rabbin kimdir? diye sordu.
Hz. İbrahim: “Benim Rabbim yuhyî ve yümîttir” yani ölü toprak maddelerine hayat verip dirilten, sonra onları öldürüp tekrar toprak maddelerine dönüştürendir dedi.
Nemrud: “Ben de diriltir ve öldürürüm” dedi ve aklınca bunu kanıtlamak için zindandan iki mahkumu getirtip birini öldürdü ve diğerini serbest bıraktı.
Nemrud'un beyin yapısının hayat-ölüm gerçeğini kavramadığını gören Hz. İbrahim, tartışmaya girmeyip başka bir konuya geçti ve “Kuşkusuz Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen de batıdan getir yani dünyayı tersine döndür bakalım” deyince, Nemrud apışıp kaldı ve bir cevap veremedi.
Evrene oranla atomun çekirdeğindeki protonlardan milyonlarca defa daha küçük olan dünyayı tersine döndürmeye gücü yetmeyen Nemrud, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'a meydan okumaya kalkıştı ve Hz. İbrahim'e, “Rabbine söyle askerlerini göndersin de onunla savaşayım” dedi.
Nemrud'un bu sözünü duyan Hz. Cebrâil secdeye kapanıp ağladı ve “Allahım! Bana izin ver de gidip onları helâk edeyim” dedi. Allah: “Sen sâkin ol, bak ben onu nasıl helâk edeceğim” buyurdu.
Savaşa hazırlanan Nemrud göğe bakıp Allah'ın askerlerini beklerken, bir anda hava karardı ve yoğun yağmur bulutları gibi zehirli sivrisinekler ortalığı kapladı. Nemrud da askerleri de helâk oldu ve Hz. İbrahim de oradan hicret etti.
Hz. İbrahim'in Filistine hicreti
Yüce Allah buyuruyor:
(İbrahim:) “Doğrusu ben Rabbim'e (irâde ettiği yere) gideceğim. O bana yol gösterir” dedi. (Sâffât, 99)
Hz. İbrahim eşi Sâre ve yeğeni Hz. Lût ile birlikte önce Harrân'a gidip orada bir müddet kaldı. Sonra oradan Şam'a, Mısır'a gitti ve sonuçta Filistin'e yerleşti.
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
HZ. İBRAHİM (A.S.) IN NEMRUDLA TARTIŞMASI KONULU SOHBETİMİZ
Comments