Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
İslâm beş temel ilke üzerine kuruldu. Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve resûlü olduğuna şehâdet etmek (kelime-i şehâdet getirmek), namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve Ramazan'da oruç tutmak. (Buhârî-Müslim-Nesâî-Tirmizî)
Bedensel sağlığımız karbonhidratlara, yağlara, proteinlere, minerallere ve vitaminlere yani bu beş temel gıdayı belirli zamanlarda ve düzenli bir şekilde almamıza bağlıdır. Aksi halde sağlığımız bozulur ve acı reçeteleri uygulama zorunluluğunda kalırız.
Ruhsal sağlığımız da kelime-i şehâdete, namaza, zekâta, hacca ve oruca yani İslâm'ın bu beş temel ilkesini belirli zamanlarda ve düzenli bir şekilde yerine getirmemize bağlıdır. Aksi halde ruhsal sağlığımız bozulur ve bu fâni dünyada ruhsal bunalıma girip gönül darlığı ile sıkıntılı bir şekilde yaşama ve âhirette de pişmanlık ateşi ile cehennem ateşi arasında yanma zorunluluğunda kalırız.
Oruç ve ruh-nefis dengesi
Yüce Allah buyuruyor:
Ey îman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Olur ki (oruçla) takvâya erersiniz. (Farz olan oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim (o günlerde) hasta ya da yolcu olursa, (tutamadığı günler) sayısınca diğer günlerde tutar. (Yaşlılık ya da sürekli hastalıktan dolayı) oruç tutmaya gücü yetmeyenlere (her gün) bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Kim de gönlünden doğarak fidyeyi arttırırsa, bu onun için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz (zor da olsa) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. (Bakara, 183-184)
Vakti, süreci ve niteliği farklı olmakla birlikte bizden öncekilere farz kılınan oruç, hicretten on sekiz ay sonra Şaban ayının onuncu günü Medine'de bize de farz kılındı ve Allah (c.c.) orucun hikmeti hakkında, “Olur ki (oruçla) takvâya erersiniz” buyurdu.
Yeme, içme ve cinsel duygularımızı kontrol altına alıp düzenleyen, irade gücümüzü ve sinir sistemimizi güçlendiren, günahlara karşı nefsimizin isteklerini frenleyen oruç, ruhsal yönümüzü güçlendirerek bizi takvâlık derecesine ulaştıran mânevî bir araçtır.
Takvâlık, Allah korkusu demektir. Takvâlık derecesine ulaşanlar yani Allah'tan gerçek anlamda korkup ibâdetlerini düzenli bir şekilde yapanlar, kuşkusuz her çeşit günahlardan sakınıp dünyada huzura ve âhiret âleminde de cehennemden kurtulup o güzelim cennete kavuşurlar.
Farz olan oruç sürekli değil, sayılı günler yani sadece Ramazan ayıdır. Kim, Ramazan'da oruç tutamayacak derecede hasta olur ya da zorlu bir yolculuk nedeni ile oruç tutamazsa, bayramdan sonra tutamadığı günler sayısınca kaza orucu tutar ve borcunu öder.
Yaşlılık ya da tıbben iyi olma ümidi olmayan sürekli hastalıktan dolayı oruç tutamayanlar da, her gün sabah-akşam bir yoksulu doyuracak kadar bir fidye (fitre) verirler. Gönül hoşluğu ile bu fidyeyi fazlası ile vermek tabii ki daha iyidir.
Ancak hastalık ya da yolculuk nedeni ile orucu kazaya bırakmaktan, yaşlılık ve sürekli hastalık nedeni ile oruç tutmayıp fidye vermekten, biraz zorlansalar da gücü yetenlerin Ramazan ayında oruç tutmaları çok daha hayırlıdır. Çünkü sevabı kat kat daha fazladır.
Oruç tutmanın fazileti
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Azîz ve Celîl olan Allah buyurdu ki: Âdemoğlunun her ameli kendisi içindir (nefsinin bir payı vardır). Ancak oruç (sadece) benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim.
Oruç (dünyada günahlardan, âhirette ateşten koruyan) kalkandır. Sizden biriniz oruç tuttuğu gün çirkin söz söylemesin ve bağırıp çağırmasın. Eğer biri ona kötü söz söyler ya da çatarsa: “Ben oruçluyum” desin (ona uymasın).
Muhammed'in canı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.
Oruçlunun mutlu olacağı iki sevinç anı vardır. Biri iftar ettiği an, diğeri de orucunun sevabı ile Rabbine kavuştuğu andır. (Buhârî-Müslim)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Cennette bir kapı vardır, ona “Reyyan” denir. Kıyâmet günü ondan sadece oruçlular girecek, onlardan başka hiç kimse giremeyecektir. (Buhâri-Müslim-İbni Mâce-Nesâî)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim, farziyetine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu (ihlâs ve samimiyetle) tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. (Buhâri-Müslim-Tirmizî-Nesâî-İbni Mâce)
Allah yolunda bir gün oruç tutanın yüzünü, Allah bu bir günlük orucu nedeniyle ateşten (cehennemden) yetmiş yıl uzaklaştırır. (Buhârî-Müslim-Nesâî-Tirmizî-İbni Mâce)
Orucun çeşitleri
Akıllı olup erginlik çağına eren ve Ramazan ayına erişen kadın-erkek her müslümana Ramazan ayında oruç tutmaları farzdır. Ramazan ayında oruç tutamayanların, bayramdan sonra tutamadıkları günler sayısınca (gününe gün) kaza orucu tutmaları da farzdır. Geçerli bir özürleri olmadığı halde kasden orucu bozanların da biri kaza ve altmışı kefaret olmak üzere altmış bir gün oruç tutmaları farzdır.
Ramazan ayı dışında Allah rızası için belirli bir günde oruç tutmayı adayanların, adadıkları günde oruç tutmaları vâcibdir. Bu işim olursa şu kadar gün oruç tutacağım diye oruç adayanların da işleri olunca adadıkları gün kadar oruç tutmaları vâcibdir. Nâfile oruç tutarken orucu bozulan ya da kendi istekleri ile bozanların da gününe gün tutmaları vâcibdir.
Muharrem ayının dokuzuncu günü ile birlikte onuncu ya da onuncu günü ile birlikte on birinci günü oruç tutmak sünnet; her ayın on üçüncü, on dördüncü ve on beşinci günleri ile Şevval ayında altı gün oruç tutmak müstehab; pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak da menduptur.
Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban bayramının dört gününde yani yılda beş gün oruç tutmak haram, Muharrem'in sadece onuncu günü ile cuma günleri tek tutmak da mekruhtur.
Ramazan orucuna nasıl başlanır?
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Ramazan hilâlini (ayı) görünce oruca başlayın. Şevval hilâlini görünce de oruca son verin. Eğer Ramazan'ın başlangıcı bulutlu bir güne rastlarsa (hilâli göremezseniz), Şaban'ı otuz güne tamamlayın. (Buhârî-Müslim-İbni Mâce-Nesâî-Tirmizî)
Ramazan ayı, Şaban ayının yirmi dokuzuncu ya da otuzuncu günü akşam üzeri güneşin battığı yerde hilâlin incecik yay şeklinde görülmesi ile başlar ve Şevval hilâlinin görülmesi ile sona erer.
İster erkek, ister kadın olsun akıllı olup erginlik çağına eren her müslümanın, hilâli gördüğü an İslâm hukukunun uygulandığı yerlerde derhal kadıya gidip, ben hilâli gördüm diye şâhitlik yapması vâciptir. Kadı, şâhitlerin âdil olduğuna (açıkça günah işlemediğine) karar verirse, derhal Ramazan'ı ilân eder. Kadı resmen Ramazan'ı ilân edince, âdet ve nifas halindeki kadınların dışında akıllı olup erginlik çağına eren erkek-kadın bütün müslümanlara oruç tutmak farz olur.
İmsak ve sahur
Sözlükte imsak, tutmak demektir. Tanyerinin ağarması yani fecr-i sâdık denilen beyazlığın doğu ufkunda belirmesi ile gece sona erer ve imsak vakti girer. İmsak vaktinin girmesi ile yeme, içme ve cinsel ilişki gibi oruçla ilgili yasaklar başladığından bu vakte imsak ve seher vaktinde yenilen yemeğe de sahur denir.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Sahur yapınız, çünkü sahurda bereket vardır. (Buhârî-Müslim-Tirmizî-Nesâî-İbni Mâce)
Örfî vakitlere göre, akşam güneşin batışı ile sabah güneşin doğuşu arasına gece denir. Şer'î vakitlere göre ise akşam güneşin batışı ile imsak vakti arasına gece ve gecenin altıda birinin son bölümüne de seher vakti denir.
Seher vakti, tevbelerin kabul edildiği, günahların bağışlandığı, ilâhî rahmetin, maddî ve mânevî bereketlerin saçıldığı bir zaman olduğundan, Peygamberimiz (s.a.v.) “Sahur yapınız” yani seher vaktinde az çok bir şeyler yiyin “Çünkü sahurda bereket vardır” buyuruyor.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Gündüz orucu için sahur yemeğinden, gece namazı için de kaylûleden (öğle uykusundan) yararlanın. (İbni Mâce-Hâkim)
Seher vakti kalkıp az çok bir şeyler yiyenler ve “Bâd-ı sabâ” denilen seher vakti doğudan esen yeli soluyanlar, ruhsal ve bedensel açıdan daha sağlıklı olacakları için Peygamberimiz (s.a.v.), “Gündüz orucu için sahur yemeğinden yararlanın” buyuruyor.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Bizim orucumuz ile ehl-i kitabın orucu arasındaki fark, sahur yemeğidir. (Müslim-Tirmizî-Ebû Dâvûd-Nesâî)
Hıristiyanlara, yahudilere benzememek ve aramıza kalın bir çizgi çekmek için seher vaktinde kalkıp sahur yemeğini yiyelim ve seher vaktinin maddî, mânevî bereketinden yararlanalım!
İftar ve hurma
Sözlükte iftar, açmak demektir. Akşam üzeri güneşin batı ufkunda batması ile gündüz sona erer ve oruçla ilgili yasaklar kalkıp orucu açma vakti girer. Bu nedenle orucu açmaya iftar denir.
Sizden biriniz orucunu açacağı zaman hurma ile iftar etsin. Eğer hurma bulamazsa, su ile iftar etsin; çünkü su temizdir. (Ebû Dâvûd-Tirmizî-İbni Mâce)
Enes radıyallahu anhü diyor ki:
Resûlüllah sallâllahü aleyhi ve sellem akşam namazını kılmadan önce birkaç taze hurma ile orucunu açardı. Eğer taze hurma bulamazsa, kuru bir hurmacıkla iftar ederdi. Kuru bir hurma da bulamazsa, birkaç yudum su ile iftar ederdi. (Ebû Dâvûd-Tirmizî)
Peygamberimiz (s.a.v.) in halamız dediği hurma, babamız Hz. Âdem'in arta kalan çamurundan yani aynı elementlerden yaratıldığı için insanın tabiatına en yakın ve en uyumlu bir besindir. Meyve şekeri, B grubu vitaminleri ve demir açısından zengin olan hurma, enerji ve şifa kaynağıdır.
Aç karnına yenildiğinde, hurmadaki meyve şekeri kısa zamanda kana karışıp düşen kan şekerini dengeler ve bedene zindelik verir. Ayrıca zararlı bakterileri öldürüp mide ve bağırsakları temizler ve gerekli enzimleri uyarıp mide ve bağırsakları sindirime hazırlar.
Aç karnına içilen su da vücut ısısına ulaştıktan sonra hemen mideden bağırsaklara iner ve alt sindirim sistemini çalıştırıp temizler.
Oruç ve niyet
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Ameller (işler) ancak niyetlere göre değerlendirilir. Herkes yaptığı amelin karşılığını niyetine göre alır. (Buhârî-Müslim)
Yapılan ibâdetler ve her çeşit hayırlı işler, insanın gönlündeki niyetine göre değerlendirilir ve karşılığı (sevabı), bununla orantılı bir şekilde verilir. Oruçlarımızı sadece Allah rızası için tutalım, karşılığını sadece O'ndan bekleyelim ve sadece O'nun rızasını talep edelim. Niyetler halis olunca ve kulun amacı sadece Allah rızası olunca, her işi kolaylaşır ve Allah onun yardımcısı olur.
Bir işe kesin niyet etmek, gerçekte o işi planlayıp ve programlayıp kalın çizgilerle beyne yüklemek demektir. Kaderle örtüşme koşulu ile beyin yüklenen her programı aynen uygular ve insan rahatlar. Bu nedenle büyüklerimiz, “Niyet, işin yarısıdır” demişler.
Örneğin, özel arabası ile yola çıkan ve 100 km'lik bir yere gitmeyi niyet eden kimse, gerçekte bunu programlayıp kalın çizgilerle beynine yüklediği için 100 km'lik yere hiç sıkılmadan rahatça gider. Ancak program dışı biraz daha ileri gitmesi gerekirse, işte bu ona güç gelir ve gönlü daralır.
Açlığa hiç dayanamayan ve ara sıra bir şeyler atıştıran ya da günde 1-2 paket sigara içen kimse, Allah rızası için oruç tutmaya kesin niyet edince, fazla zorlanmadan iftar vaktine kadar sabreder. Ancak iftar vakti gelince yani beynine yüklenen program sona erince, hemen sigarayı yakar ya da bir şeyler atıştırmaya başlar.
Değerli okurlarım!
Ramazan ayı yazın en uzun ve sıcak günlere gelince, yaklaşık 16 saat nasıl aç ve susuz dururum diye endişe etmeyelim. Çünkü “Niyet, işin yarısı” olduğuna göre öncelikle oruç tutmaya kesin niyet edip 16 saati 8 saate indirelim ve diğer yarısını da programlayıp beynimize yükleyelim.
Unutmayalım! Bir gün biz de kefeni giyip kabir denilen bir çukura gömüleceğiz ve o korkunç mahşer güneşinin altında dikilip sorguya çekileceğiz. Dünyada oruç tutmayanların susuzluktan orada ağızları kuruyup dilleri sarkarken ve ciğerleri yanıp nefesleri pis kokarken,
Yazın en uzun ve sıcak günlerinde Allah rızası için oruç tutanlar, orada bal gibi tatlı ve buz gibi soğuk suları içip Allah'a şükredecek ve Arşın gölgesinde gölgelenecekler!
Oruçla ilgili bazı hadis-i şerifler
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Sizden biriniz Ramazan ayını bir gün ya da iki gün öncesinden oruç tutarak karşılamasın. Ancak belirli günlerde oruç tutmayı âdet edinen kimse, o gün orucunu tutsun. (Buhârî-Müslim)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Her şeyin bir kapısı vardır. İbâdetin kapısı da oruçtur. (İbni Mübârek)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim yalan söz söylemeyi ve yalancılıkla iş yapmayı terk etmezse, o kimsenin yemeyi, içmeyi terk etmesinin Allah katında bir değeri yoktur. (Buhârî-İbni Mâce-Ebû Dâvûd-Tirmizî)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim bir oruçluya iftar ettirirse, onun kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez. (Nesâî-Tirmizî-İbni Mâce)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Yanınızda (sofranızda) oruçlular iftar etsin, yemeğinizi ebrar (iyi kimseler) yesin ve melekler de size dua etsin. (Ebû Dâvûd-İbni Mâce)
Oruçlunun yanında bir şey yiyenler (içenler), yemeyi (içmeyi) bırakıncaya kadar melekler o oruçluya dua ederler. (Tirmizî-İbni Mâce)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Sizden biriniz (oruçlu olduğunu) unutarak bir şey yer ya da içerse, orucuna devam etsin. Çünkü onu Allah yedirmiş ve içirmiştir. (Buhârî-Müslim-Tirmizî-Ebû Dâvûd-İbni Mâce)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kime kusma galebe eder (kendiliğinden gelir) se, ona kaza gerekmez (orucu bozulmaz). Kim de kasden kusarsa, (orucu bozulduğu için) kaza etsin. (Hâkim-Müstedrek)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
(Kendiliğinden) kusanın, rüyada ihtilâm (cünüb) olanın ve hacâmat yaptıranın (başından kan aldıranın) orucu bozulmaz. (Ebû Dâvûd-Dâre Kutnî)
Sağlık açısından oruç
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Oruç tutun, sağlıklı olursunuz. (Ebû Nuaym)
İnsan vücudu modern bir fabrika, kalp bu fabrikanın motoru, dolaşım, solunum ve sindirim sistemleri bölümleri, organlar makineleri, sinir sistemi yöneticileri ve beyin de müdürüdür.
Elimizi vicdanımıza koyup azıcık insafla düşünelim! Gece-gündüz demeden on bir ay tam kapasite çalışan bu fabrikanın, yılda sadece bir ay işi biraz yavaşlatıp genel bakım yapma, zararlı maddelerden ve kimyasal atıklardan kendini temizleme hakkı yok mu?
Bilim ve teknolojinin dünyayı aşıp uzaya fırladığı çağda, insanlar en modern fabrikalarda ve en modern laboratuvarlarda bir damla kan ve bir tek canlı hücre üretemezken ve sıkıştıkları zaman, “acele taze kan aranıyor” diye anons ederken,
Sonsuz ve sınırsız kudret sahibi olan Yüce Allah'ın toprak maddelerinden yarattığı doğal vücut fabrikası, ağız yolu ile gelen ham maddeleri bazı kimyasal ve fiziksel işlemler sonucu kısa zamanda kana ve hücreye çevirip kendini yeniliyor. Ayrıca erkek ve dişi üreme hücreleri de üretip yeni doğal fabrikaların temelini de atıyor.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Her şey için bir zekât vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur. (İbni Mâce-Taberânî-Beyhakî)
On bir ay boyunca bilinçsizce tükettiğimiz ve karnımızı tıka basa doldurduğumuz birbirine zıt ve karmaşık gıdaların çoğu mide ve bağırsaklarda sindirilmeden çürüyüp kokuşur ve zehirli gazlar oluşur. Çürüyüp kokuşan ve vücut için tehlikeli olan bu zararlı atıkların ve zehirli gazların bir kısmı dışkılama ile dışarı atılırken,
Diğer bir kısmı da kana karışıp vücuttaki bütün organlara, hücrelere taşınır, karaciğerde, safra kesesinde, böbreklerde, eklemlerde ve diğer organlarda depolanır. Zamanla depolar dolunca kanda kalıp damarların kireçlenmesine, daralmasına neden olur ve çeşitli hastalıklara davetiye çıkarır.
Mide ve bağırsaklarda sindirilip kana karışan ve dokularda kullanılmayan gıdaların fazlası da yağlara dönüşüp vücudun belirli yerlerinde depolanır ve insan istemese de kilo almaya başlar.
Yararlı gıdaların fazlası da zamanla insanın başına dert olur ve pis boğazlığın cezasını başta kalp olmak üzere bütün organlarla birlikte ruh ve gönül de çeker.
İşte! Bu nedenlerle Ramazan ayını sabırsızlıkla bekleyelim ve denize düşen kişinin can simidine sarıldığı gibi biz de oruca sarılalım. Ancak iftar sofrasında ölçüyü kaçırıp yine midemizi tıka basa doldurursak ve mübârek seher vaktinde kalkmamak için sahur yemeğini yiyip yatarsak,
Zararlı atıkları ve fazla yağları atmadığımız yani “Bedenin zekâtını vermediğimiz” için oruç ibâdetinden gereği gibi yararlanamaz ve gerçekte ibâdet ayı olan Ramazan ayını, Allah korusun! Oyun ve eğlence ayına dönüştürürüz.
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
ORUÇ İLE İLGİLİ FIKHÎ BİLGİLER KONULU SOHBETİMİZ
Comments