Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Beş şey gelmeden önce, beş şeyin değerini bil! Ölüm gelmeden hayatın, hastalık gelmeden sağlığın, işlerin yoğunlaşmadan boş vaktin, yaşlılık gelmeden gençliğin ve yoksulluk gelmeden varlığın değerini bil! (Beyhakî-Ahmed İbni Hanbel-Ebû Nuaym)
Hayat, sağlık, boş vakit, gençlik ve varlık. Genelde elden çıkmadan önce hiç kimsenin değerini bilemediği beş büyük nîmet. İşte bu beş büyük nîmetten biri de, “ölüm gelmeden önce sağlığın değerini bilmek” yani sağlığı korumak ve sağlığa zararlı şeylerden sakınmaktır.
Yüce Allah buyuruyor:
Allah yolunda (mallarınızı) harcayın, kendi ellerinizle (kendinizi) tehlikeye atmayın ve iyilik edin. Çünkü Allah iyilik edenleri sever. (Bakara, 195)
Âyet-i kerîmede öncelikle, “Allah yolunda (mallarınızı) harcayın” buyuruluyor. Çünkü hangi toplum malını Allah yolunda harcar ve dinini egemen kılmak için çalışırsa, dinini özgürce yaşama hakkına kavuşur, yavrularının geleceğini aydınlatır, dünyada ve âhirette mutlu olur.
Sonra, “Kendi ellerinizle (kendinizi) tehlikeye atmayın” yani dininize, sağlığınıza zararlı olan şeyleri yapmayın buyuruluyor. Bir kimsenin bir anlık öfkenin etkisiyle hemen silaha sarılması ve sonuçta yıllarca cezaevinde yatması çılgınlık ve günah olduğu gibi sağlığa zararlı olan şeyleri yemek, içmek ve kullanmak da çılgınlık ve günahtır.
Yüce Allah buyuruyor:
Kendinizi öldürmeyin. Çünkü Allah size karşı çok merhametlidir. (Nisâ, 29)
Çok merhametli olan Allah (c.c.) “Kendinizi öldürmeyin” emri ile insanların kendilerini öldürmelerini kesinlikle yasaklıyor ve haram kılıyor. İnsanların kendilerini öldürmeleri, biri intihar ve diğeri tedricî olmak üzere iki kısımdır;
1- İntihar: Allah korusun! Bir kimsenin başına kurşun sıkarak, kendini asarak, suya atlayarak ya da şiddetli zehir içerek ilâhî emanet olan tatlı canına kıymasına intihar denir. İntihar en büyük ve en korkunç günahlar kapsamında olduğundan,
Allah'a ve âhiret gününe inanan bir kimse, her ne kadar acı, ızdırap ve sıkıntılara dayanamayıp ruhsal bunalıma girse bile asla intihar edemez, hatta intihar etmek aklına bile gelmez.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim (bıçak ve silah gibi) bir demir parçası ile kendini öldürür (intihar eder) se, cehennem ateşinde kızdırılan bir demir sürekli karnına batırılarak azap edilecek.
Kim zehir içerek kendini öldürürse, cehennem ateşinde kaynayan zehirli sular içirilerek azap edilecek ve acısından (yerlere yatıp) kıvranacak.
Kim bir dağın tepesinden (ya da yüksek bir yerden) kendini atıp intihar ederse, cehennemde yüksek yerlerden uçurumlara atılıp azap edilecek. (Buhârî-Müslim-Tirmizî-Nesâî-Ebû Dâvûd)
2- Tedricî ölüm: Sağlığına zararlı olduğu için haram kılınan, ancak intihar gibi bir anda değil de, yavaş yavaş insanı ölüme doğru sürükleyen zararlı şeyleri yemeye, içmeye ve kullanmaya da tedricî ölüm denir.
Allah'ın (c.c.) haram kıldığı şeyleri yiyip, içip kendi elleri ile sağlığını bozanlar da suçlarının bir kısmını dünyada çeşitli hastalıklarla ve eğer tevbe etmeden ölürlerse, diğer kısmını da âhirette o korkunç cehennemde yanarak çekerler.
Sağlığa zararlı olan şeylerden örnekler!
Alkollü içkiler: İçkilerdeki etilalkol, hiçbir işleme tâbi olmadan bir kısmı mideden ve geri kalan kısmı da ince bağırsaklardan kana karışır. Karaciğerde etilalkolden daha tehlikeli olan asetaldehide dönüşür ve oradan vücuttaki bütün dokulara taşınır.
Alkolden en çok zarar gören beyindir. Kısa zamanda beyin sıvısına ve beyin hücrelerine karışan alkol, beyindeki kontrol merkezlerini çökertmeye ve zavallı insan da kontrolü kaybetmeye başlar. Az miktarda alınan alkol bile binlerce beyin hücresini tahrip etmeye yeter.
Karaciğer iltihabına ve siroza neden olan alkol, ayrıca midedeki asit salgısını arttırarak mide ve onikiparmak ülserine de neden olur. Zamanla pankreas iltihabı da başlayınca, yağ, karbonhidrat ve protein gibi besinlerin sindirimi, emilimi zorlaşır ve beslenme dengesi bozulur.
Allah'ı anmak, namaz kılmak ve Kur'an okumak gibi mânevî gıdalardan da insanları yoksun bırakan ve ruhsal bunalıma neden olan alkol, insanlığın geleceğini de kararttığı için yasaklanmış ve içenler lânetlenmiştir.
Kumar: Fıtraten medenî yaratılan insanın yetenekleri doğrultusunda ve helâl kazanç sınırları içinde çalışıp çabalaması ve toplumsal denge-düzene bir katkıda bulunması zorunludur. Çünkü çalışıp çabalamadan ve elini taşın altına koymadan sadece şans, talih kavramları ile ve gayr-i meşrû yollarla para kazanmaya kalkışmak açıkgözlülük değil, açgözlülük ve nankörlüktür.
Kumar da insan sağlığı açısından alkollü içkiler gibi hatta daha da zararlıdır. Çünkü kazanma hırsı ile kaybetme korkusu arasında bir gerilimle kumara başlayanlar, ümitlerini sadece şans denilen hayalî bir kavrama bağlayanlar ve kaybedince aşağılık duygusuna kapılıp tüm servetlerini, hatta eşlerinin ve kızlarının namusunu ortaya koyanlar,
Son kuruşuna kadar servetlerini ve insanlığın onuru olan namuslarını da kaybedince, toplumdan kopup bunalıma girenler ve intihar edip tatlı canlarına kıyanlar, azımsanmayacak kadar çoktur.
Kaybedenlerle kazananlar arasına kin, nefret ve düşmanlık tohumlarını saçan, namus kavramını ortadan kaldıran ve insanların dünyasını, âhiretini karartan kumar da yasaklanıp haram kılınmıştır.
Uyuşturucular: Çocuk yaştaki gençler alkole bira ile başladıkları gibi uyuşturucu kullanımına da genelde esrarla başlarlar. Bu nedenle esrara uyuşturucunun birası denilmiştir.
Esrar başlangıçta tatlı hayal görme ile başlar, sonra baş dönmesi, dolaşım bozukluğu, göz bebeği büyümesi, ışığa duyarsızlık ve uyuşukluk derken insan miskinleşir.
Esrar beyindeki merkezî sinir sistemini tahrip ettiğinden, düşünme yeteneği gider ve sonuçta beyin kontrolü kaybeder. Beyin kontrolü kaybedince, din, örf, âdet, utanma ve acıma gibi insancıl duygular da gider ve bu nedenle esrar bağımlıları saldırgan olup her çeşit suçları acımasızca işler. Üstüne gidilse patlayıp cinnet geçirir, polise askere saldırır ve korkunç terör havası estirir.
Sonra şuur kaybı, zihin bulanıklığı, depresyon (ruhsal bunalım) ve uyuşukluk derken, beyin ve bütün organlar vaktinden önce yıpranır ve genç yaşında dünya hayatı ölümle noktalanır.
Morfin ve eroin gibi daha pahalı olan uyuşturucular kuşkusuz esrardan çok daha tehlikelidir ve ne yazık ki bunları genelde çağdaşlık taslayan sosyeteler kullanmaktadır.
Sigara: Belirli bir dalda uzman olan ve müslüman olup İslâm'ı yaşayan iki doktor bir hastaya, sağlığı açısından oruç tutmasının tehlikeli olduğunu söyleyince, o hastanın oruç tutmaması mübah (helâl) ve oruç tutması ise sakıncalı olur.
Yine müslüman olup İslâm'ı yaşayan ve dalında uzman olan iki doktor bir hastaya, sağlığı açısından bazı şeyleri yemesinin ve içmesinin tehlikeli olduğunu söyleyince, onlardan sakınması gerekir. Aksi halde mânevî açıdan sorumlu olur.
Sigaranın sağlığa zararlı olduğunu iki değil, binlerce müslüman doktor ve yine binlerce küresel üne sahip tıp otoriteleri söylediği ve dünyanın pek çok ülkesinde sigara paketinin üstünde “Sağlığa zararlıdır” yazısı bulunduğu halde,
Sağlığını hiçe sayıp ve hayatını tehlikeye atıp sigara içenler, âhiret âleminde bunun cezasını çekecekleri gibi dünyada da aksırarak, öksürerek ve nefes darlığı çekerek bunun bedelini öderler.
Tütünde başta nikotin, katran, siyon asidi, amonyak, kükürt ve egzoz gazındaki zehirler olmak üzere yüzlerce zehirli maddeler vardır ve her biri insan sağlığı açısından çok tehlikelidir.
Bir sigaradaki nikotin insanın deri altına şırınga edilse, insan derhal ölür. Nikotin, çok yüksek düzeyde öldürücü bir zehir olduğundan ilâç sanayinde kullanılmayıp sadece tarımda zararlı böceklere karşı kullanılır.
Akıl duygusundan, bilim, teknoloji ve modern laboratuvarlardan yoksun oldukları halde, sadece içgüdüleri ile tütünün sağlık açısından çok tehlikeli olduğunu algılayan hayvanlar, aç kaldıkları zaman bile bir tek tütün yaprağını yemezken,
Akıllı ve bilinçli varlıklar olan insanların, mutfak masrafından ve çocukların okul harçlığından kısarak en pahalı sigaraları almaları, sigaranın dumanındaki zehirleri ve kanser yapan maddeleri en değerli organları olan akciğerlerinde depolamaları akıl ve mantıkla bağdaşmayan bir davranıştır.
Müzik ve gürültü: Tüm sistemlerimiz, organlarımız ve gözümüzü açıp kapamaya kadar en küçük hareketlerimiz bile beyindeki merkezler tarafından yönetildiğinden, Allah (c.c.) beynimizi kemikten sağlam bir kale içinde koruma altına almış, ayrıca üç kat beyin zarı ile bu korumayı güçlendirmiş ve bize sağlam, sağlıklı bir beyni emanet etmiştir.
Genelde değerini bilmediğimiz ve çoğunlukla gereksiz yere ve boşuna beynimizi çalıştırdığımız için en çok yorulan ve en fazla yıpranan organlarımızdan biri de beyindir. Beynimizin yıpranması, gerçekte bizim yıpranmamız ve beynimizdeki merkezlerin çöküşü, gerçekte bizim yani kişiliğimizin çöküşü anlamına geldiğinden, beynimizin sağlığını korumak en öncelikli görevlerimizden biridir.
İşe gidiş-gelişinde korna seslerinden ve yoğun trafikten bunalan ve iş yerinde de gürültülü bir ortamda çalışan beyin, eve gelince sâkin ve sessiz bir ortamda oh diye biraz dinlenmeyi beklerken,
Ne yazık ki evde de ona bu fırsatı vermiyoruz. Müzik dinleme bahanesiyle televizyonun sesini sonuna kadar açıp zavallı beyni âdeta ses bombardımanına tutuyoruz. Yazık! Gerçekten yazık!
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Müzik dinleyenlere cennette rûhânîlerin sesini dinlemelerine izin verilmeyecek. (Tirmizî)
Dünyada sürekli müzik dinleyenler ve müzikle yatıp müzikle kalkanlar, cennete girseler bile rûhânîlerin sohbetinden ve mânevî zevklerinden yoksun kalacak, tabii çok pişman olacaklar.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim şarkı söyleyen bir kadını dinlerse, (cehennemde) iki kulağına da erimiş bakır dökülecek (İbn-i Asâkir)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Su ekinleri geliştirdiği gibi müzik de kalp de nifakı (münâfıklığı) geliştirir. (Beyhakî)
Ruhun gıdası olan zikirden, Kur'an'dan nefis sıkıldığı gibi nefsin gıdası olan müzikten de doğal olarak ruh sıkılır ve beyin tepki gösterir. Özellikle müzik aletleri eşliğinde söylenen şarkı ve türküler nefsin çok hoşuna gider ama farkına varmadan kalbinde nifak tohumları biter ve dinden uzaklaşır.
Aşırı yeme:
Yüce Allah buyuruyor:
Yiyin, için, ancak israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez. (A'râf, 31)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Her hastalığın başı, acıkmadan tok karnına yemektir. (Dârekutnî)
Acıkmadan yani önceki sindirim işlemi tamamlanmadan yenilen ve atıştırılan şeyler, midedeki sindirim sürecini bozar. Çünkü midede sindirim işlemi devam ederken atıştırılan şeyler az da olsa öncekilerle birlikte sindirilemediği için mayalanıp çürür ve önceki yarı sindirilmiş gıdaları da bozar. Sonuç, midede yanma, ekşime, gaz ve şişkinlik olur ve vücut bunlardan yararlanamaz.
Fazla çeşitli, karışık ve özellikle birbirine zıt yemekler de zararlıdır. Çünkü bunların hepsine farklı enzimler gerektiğinden ve bazı enzimler birbirini yok ettiğinden, bunlar da sindirilmeden çürüyüp mayalanır ve artıklar bağırsağı zehirleyip kana karışır.
Normal yemede kalp fazla zorlanmaz. Ancak fazla yemede bunların sindirimi, bir kısmının dışarı atılması ve fazlalıkların vücutta depolanması işlemi, kalbi de diğer organları da yorar, yıpratır ve insan çabuk yaşlanır.
Yemeği yavaş yavaş ve güzelce çiğneyerek yemek sünnettir. Karbonhidratların (nişasta, şeker) sindirim işlemi tükrük bezleri enzimleri ile ağızda başladığından, yemek yerken zorunlu olmadıkça fazla su içmek iyi değildir. Yemekte fazla su içme alışkanlığı tükrük üretimini azaltıp dozunu zayıflattığından, ağızda gereken sindirim işlemi olmaz, mide, bağırsak ve karaciğerin işi zorlaşır. Yemekten hemen sonra içilen su da enzimlerin dozunu zayıflattığından, sindirim işlemi zorlaşır ve midede şişkinliğe neden olur.
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
HELAL GIDA VE BESLENME ÂDABI KONULU SOHBETİMİZ
Commentaires