Medine'de kıtlık, kuraklık olduğu ve müslümanlardan çoğunun aç ve hasta olduğu konusunda kendisine bilgiler ulaşan Bizans İmparatoru Heraklius, Medine'ye saldırıp yakıp yıkmak ve bütün müslümanları toptan imhâ etmek için hicretin 9. yılında Şam'da 40.000 kişilik bir ordu hazırladı.
Durumu haber alan Peygamberimiz (s.a.v.) derhal savaş hazırlığına başladı, gereken önlemleri aldı, herkesin bu savaşa katılmasını ve durumu iyi olanların maddî yardım da yapmalarını emretti.
Peygamberimiz (s.a.v.) “savaş hiledir” kuralını uygulayarak genelde gidilecek yerleri gizlerken, bu defa gidilecek yer çok uzak, mevsim çok sıcak ve düşman da çok güçlü olduğundan, Bizans'a doğru gidileceğini açıkça bildirdi ve müslümanların buna göre hazırlanmalarını haber verdi.
Gerçekten mevsim çok sıcak, gidilecek yer çok uzak ve düşman da küçük bir kabile filân değil, dünyanın efsânevî süper gücü olan Doğu Roma İmparatorluğu idi. Diğer yandan Medine halkının tek geliri olan hurmalar da olgunlaşmaya başlamış ve toplama zamanı yaklaşmıştı.
Bu durumdan yararlanmak isteyen Medine'deki münâfıkların başı olan Abdullah b. Ubey de: “Muhammed Roma Devletini oyuncak mı sanıyor? Vallahi ben onu ashâbı ile birlikte yakalanıp esir alındıklarını ve ellerinin boyunlarına bağlandıklarını görmüş gibi biliyorum” diye moral bozucu propagandalar yapıyor ve halkın savaşa katılmasını önlemeye çalışıyordu. Bunun üzerine,
Yüce Allah buyurdu:
Ey îman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda cihada çıkın” denildiğinde, (ağırdan alıp) yere çakılıp kalıyorsunuz? Yoksa âhireti bırakıp (geçici) dünya hayatına mı razı oldunuz? Halbuki dünya hayatının zevkleri, âhirete oranla pek azdır. (Tevbe, 38)
Bu âyet-i kerîmenin gelmesi ile işi ağırdan alanlara bir gayret geldi ve müslümanlar Medine'de toplanmaya başladı. Ancak aşırı kurak ve kıtlık olduğundan savaşa katılacak müslümanlardan pek çoğunun binek hayvanı ve yolda yiyecek azığı bile yoktu.
Yardım kampanyası
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) mescidde maddî yardım kampanyası başlattı ve ashâbını “Ceyşü'l-usre” (güçlük ordusu) denilen bu orduya maddî yardımda bulunmaya davet etti.
Hz. Ömer malının yarısını, 4.000 dirhem (gümüş lira) getirdi ve Peygamberimiz (s.a.v.) in “Geride ev halkına ne bıraktın?” sorusuna, “Malımın yarısını da onlara bıraktım” diye cevap verdi.
Hz. Ebû Bekir malının hepsini, 4.000 dirhem getirdi ve Peygamberimiz (s.a.v.) in “Ev halkına ne bıraktın?” sorusuna; “Onlara Allah ve Resûlünü bıraktım” deyince, Hz. Ömer: Ben hayırda Hz. Ebû Bekir ile yarışamayacağım diye ağladı.
Ticaretle uğraşan Hz. Abdurrahman da sermayesinin yarısını yani 4.000 dirhem getirdi. Peygamberimiz (s.a.v.) ona: “Allah için verdiğine de, ev halkı için bıraktığına da bereket versin” diye dua etti. Hz. Abdurrahman Peygamberimiz (s.a.v.) in bu duası ile gerçekten çok zengin oldu.
Orduya en büyük katkıyı Hz. Osman yaptı. Şöyle ki: Ordunun binek ihtiyacını karşılamak için 900 deve ile 100 atı orduya hibe etti. Her biri için birer altın lira harcayarak 10.000 askerin gerekli techizatını karşıladı. Sonra 1.000 dinarı (altın lirayı) da mescide getirip Peygamberimiz (s.a.v.) in önüne koydu ve ya Resûlallah! Bunları dilediğin yere harca dedi.
Hz. Osman'ın bu fedakârlığından çok duygulanan sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ellerini açarak, “Allahım! Ben Osman'dan razıyım, sen de razı ol” diye dua etti.
Ashâb-ı kiramın her biri maddî güçlerini sonuna kadar kullanarak “Ceyşü'l-usre” denilen bu güçlük ordusuna yardım etti. Kadın sahâbeler de kulaklarındaki küpelerini, parmaklarındaki yüzüklerini ve boyunlarındaki gerdanlıklarını vererek Peygamberimiz (s.a.v.) in başlattığı bu yardım kampanyasına cân-ı gönülden katıldılar (Allah (c.c.) hepsinden razı olsun).
Ağlayan sahâbeler
Yüce Allah buyuruyor:
Kendilerine binek (hayvanı) temin etmen için sana geldiklerinde; “Size verecek bir binek bulamıyorum” deyince, (Allah yolunda) harcayacak bir şey bulamadıklarına üzülüp, gözleri yaşla dolarak geri dönenlere de bir sorumluluk yoktur. (Tevbe, 92)
Ordu hazırlığını yapmış yola çıkmak üzereydi. Sâlim b. Umeyr, Utbe b. Zeyd, Seleme b. Sahr, Ebû Leylâ el-Mâzinî, İrbâd b. Sâriye, Abdullah b. Muğaffel ve Amr b. Gunme (radıyallahu anhüm) adındaki yedi yoksul sahâbe de cihada katılmak için geldi. Ancak Peygamberimiz (s.a.v.) onlara: “Size verecek bir binek bulamıyorum” deyince, hıçkıra hıçkıra ağlayıp geri döndüler. Sonra ikisine Hz. İbni Yâmin, ikisine Hz. Abbas ve üçüne de Hz. Osman binek sağladı ve onlar da cihada katıldı.
Sefere çıkış
Peygamberimiz (s.a.v.) son seferi olan Tebuk'a hicretin 9. yılı Receb ayında perşembe günü 30.000 kişilik bir ordu ile Medine'den yola çıktı ve 18 yerde konakladıktan sonra Tebuk'a geldi.
Medine'ye yaklaşık 700 km uzaklıkta olan Tebuk, Arap Yarımadasının kuzeyinde ve Medine ile Şam'ın tam ortasında, suyu ve hurması bol olan bir yerin adıdır.
Peygamberimiz (s.a.v.) Tebuk'da yirmi gün Bizans ordusunu bekledi. Ancak Bizans ordusunun ünlü komutanı Kubad, 30.000 kişilik İslâm ordusunun Tebuk'a geldiğini duyunca paniğe kapılıp geri döndüğü için Tebuk'ta savaş olmadı.
Peygamberimiz (s.a.v.) in 30.000 kişilik bir ordu ile Medine'den Tebuk'a kadar gelip Bizans'a meydan okuması, o günkü dünyada geniş yankı uyandırdı ve bazı hükümdarlar Tebuk'a gelip İslâm'ın korumasına girip cizye (vergi) vermeyi kabul ettiler.
Medine'ye dönüş ve sonuç
Bizans ordusunun Tebuk'a gelmeyip geri döndüğünü haber alan Peygamberimiz (s.a.v.), ashâb-ı kiram'ın ileri gelenleri ile müşavere ettikten sonra geri dönmeye karar verdi ve mübârek Ramazan ayının ilk günlerinde Medine'ye döndü.
Peygamberimiz (s.a.v.) in Tebuk seferi ile Arap Yarımadasında ve dünyada, Bizans Devletinin yenilmez bir güç olduğu efsânesi yıkıldı ve çiçeği burnundaki yeni İslâm Devleti dünyadaki süper güçler arasına katıldı.
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
TEBUK SEFERİ kONULU SOHBETİMİZ
Comments