Yüce Allah buyuruyor:
Ey mü'minler! Hepiniz Allah'a tevbe edin ki, felâha (kurtuluşa) kavuşursunuz. (Nur, 31)
Ölümü, hesap gününü unutup günahlara dalanların, pişmanlık duyarak ve kendilerini kınayarak tekrar Allah'ın (c.c.) emirlerine dönmelerine tevbe ve günahlarının bağışlanması için Allah'a (c.c.) yalvarmalarına da istiğfar denir.
İnsanın bu geçici dünya hayatının mutlu bir sonla noktalanması, âhirete günahlardan arınmış olarak gitmesi, kabrinde rahat etmesi ve Sırat Köprüsünü hızla geçip o güzelim cennete kavuşması, gerçek ve kalıcı tevbeye bağlı olduğundan, Allah (c.c.): “Ey mü'minler! Hepiniz Allah'a tevbe edin (günahlarınızdan arının) ki, felâha (kurtuluşa) kavuşursunuz” buyurarak, gerçek kurtuluşun ve sürekli mutluluğun tek adresinin tevbe ve istiğfar olduğunu haber veriyor.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Ey insanlar! Allah'a tevbe ve istiğfar edin. Çünkü ben günde yüz defa O'na tevbe ederim. (Müslim-İbni Mâce-Ebû Dâvûd)
Geçmişteki ve gelecekteki bütün hataları bağışlanan Peygamberimiz (s.a.v.) in, günde yüz defa tevbe ve istiğfar etmesi, bizim için iyi okunması gereken çok önemli bir mesajdır. Bu mesajı iyi okuyalım ve biz de cân-ı gönülden Allah'a (c.c.) çok tevbe ve istiğfar edelim.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim tevbe-i istiğfara devam ederse, Allah ona her darlıktan bir çıkış ve her hüzünden bir kurtuluş yolu kılar ve onu hiç beklemediği yerden rızıklandırır. (Ebû Dâvûd-İbni Mâce)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim “estağfirullah'ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-Hayye'l-Kayyûme ve etûbü ileyh” diye tevbe-i istiğfar ederse, savaştan kaçmış olsa bile günahları bağışlanır. (Ebû Dâvûd-Tirmizî-Hâkim)
Ancak günahların kalbimizi karartan, gönlümüzü sıkan ve bizi sevgili Rabbimizden uzaklaştıran etkilerinden kurtulup ruhsal huzura kavuşabilmemiz için, kuşkusuz sadece dilimiz ile estağfirullah estağfirullah dememiz yeterli değildir. Bu nedenle öncelikle tevbenin ön şartlarını yerine getirelim, sonra dilimiz ile estağfirullah estağfirullah diye yüce Rabbimizden bizi bağışlamasını dileyelim.
Tevbenin ön şartları
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Günahlarına tevbe eden kimse, hiç günah işlememiş gibidir. (Ancak) hem tevbe eden ve hem günah işlemeye devam eden kimse de, Rabbi ile alay eden gibidir. (Beyhakî)
Mübârek zemzem suyu ile pis ve haram olan rakıyı birbirine karıştırmak ne derece saçmalık ise bir yandan estağfirullah estağfirullah diye tevbe etmek ve diğer yandan günahlara devam etmek de en azından aynı derecede saçmalık ve dinde duyarsızlıktır. İşte gerçek, samimi ve Allah (c.c.) katında geçerli olan tevbenin ilk şartı, öncelikle her çeşit günahlardan kopmaktır.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Tevbe (nin özü) pişmanlıktır. (İbni Mâce-Hâkim-İbni Hibbân)
Hiç kimse günahlarından arınmadan cennete giremeyeceğine göre, elimizde iki seçeneğimiz var; birincisi dünyada pişmanlık ateşi ile yanarak ve tevbe ederek günahlardan arınmak ve âhiret âlemine tertemiz gitmek, ikincisi dünyadan âhiret âlemine tevbesiz ve günahkâr olarak gitmek ve orada binlerce yıl cehennemde yanarak günahlardan arınmak!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ümmetim! Diye yanarken ve gerçekte bizim için her gün yüz defa tevbe ve istiğfar ederken, biz de elimizdeki iki seçenekten birincisini tercih edelim ve bu fâni dünyada pişmanlık ateşi ile yanıp âhiret âlemine tertemiz gidelim.
Yüce Allah buyuruyor:
Ey îman edenler! Allah'a nasuh tevbesi ile tevbe edin! (Tahrîm, 8)
Atalarımızın “Ölmek var, dönmek yok” dediği gibi geriye dönüşü olmayan kesin ve kararlı tevbeye, nasuh tevbesi denir. Nasuh tevbesi yapanlar geçmişteki günahlarını hatırlayıp pişmanlık ateşi ile yanarken, kalbindeki günah izleri de yanar ve gönülleri annelerinden yeniden doğmuş, nur gibi pırıl pırıl parlar. Gönülleri nurlanıp ruhsal huzura kavuşanlar ve ibâdetlerin mânevî tadını alanlar artık geri dönebilir mi? İşte nasuh tevbesinin özelliği!
Âyet-i kerîmede, “Ey îman edenler! Allah'a nasuh tevbesi ile tevbe edin!” Buyurulduğu için, yanılarak da olsa günah işleyen kimsenin hemen tevbe etmesi farzdır. İleride tevbe ederim diye farzı (tevbeyi) ertelemek günahtır.
Evlenince kapanırım diye dışarıda açık saçık gezenler, emekli olunca namaza başlarım diye her gün beş vakit namazı terk edenler, hem farz olan tevbeyi erteledikleri ve hem günah işlemeye devam ettikleri için günahları her gün katlanarak devam eder. Ya tevbe etmeden ölürlerse?
Yüce Allah buyuruyor:
Kötü amelleri (günahları) işlemeye devam ederken onlardan birine ölüm gelip çatınca, “Ben şimdi gerçekten tevbe ettim” diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tevbeleri kabul edilmez. İşte onlar için (cehennemde) çok acıklı bir azap hazırlanmıştır. (Nisâ, 18)
Evlenince, emekli olunca örtünürüm ve namaza başlarım diye tevbeyi erteleyenler ve Allah'a (c.c.) isyan etmeye devam edenler, aniden ölüm gelip çatınca ve karşılarında ölüm meleği Azrâil'i (a.s.) görünce,
Kim bilir nasıl pişman olacaklar ve kendilerini kınayıp “Ben şimdi gerçekten tevbe ettim” diyecekler ama onların da, kâfir olarak ölenlerin de tevbeleri kabul edilmeyecek ve onlar kendileri için hazırlanan cehennemde cayır cayır yanıp cezalarını çekecekler.
İlâhî uyarı!
Yüce Allah buyuruyor:
(Ya Muhammed!) Sen onların arasında iken Allah, onları azap edecek değildir. Ve onlar istiğfar ettikleri sürece de Allah onları azap edecek değildir. (Enfâl, 33)
Ümmet-i Muhammed'in önceki kavimler gibi helâk olmaması için Asr-ı saâdette iki kesin güvence vardı. Güvencenin biri âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (s.a.v.), diğeri de tevbe ve istiğfardı. Peygamberimiz (s.a.v.) in vefatı ile bu iki güvenceden biri tarihe karıştı ve bize sadece tevbe ve istiğfar güvencesi kaldı.
Her çeşit günahlardan kaçınarak tevbe ve istiğfar ettiğimiz sürece, hiç kuşkusuz Allah (c.c.) ülkemizi ve milletimizi her çeşit doğal âfetlerden, terör, anarşi ve düşmanların şerrinden korur ve biz güven ortamında huzurla yaşarız.
Yüce Allah buyuruyor:
Eğer siz şükreder ve îman ederseniz, Allah size niye azap etsin ki! Allah şükredenlerin mükâfatını veren ve her şeyi bilendir. (Nisâ, 147)
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
TEVBE VE İSTİĞFAR KONULU SOHBETİMİZ
Commenti