2770759
top of page
Ahmet Tomor Hocaefendi

TİCARET

Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2021

Yüce Allah buyuruyor:

Allah ticareti helâl ve fâizi haram kıldı. (Bakara, 275)

Allah (c.c.) eşref-i mahlûk (varlıkların en şereflisi) olan insanların DNA larını ve parmak izlerini farklı yarattığı gibi toplumsal denge-düzenin gereği yeteneklerini de farklı yarattığından, insanlar farklı şeyleri sever, farklı işleri yapar ve farklı şeyleri üretip topluma katkıda bulunurlar.

İnsanların yaptıkları farklı işlerden ve ürettikleri farklı ürünlerden birbirlerinin yararlanması ve bunların farklı yerlere taşınıp toplumun yararına sunulması, ancak mal ya da para karşılığı alış-verişe bağlı olduğundan, Allah (c.c.) ticareti helâl ve fâizi haram kıldı.

Eğer ticaret olmasaydı?

Yüce Allah buyuruyor:

Ey îman edenler! Mallarınızı karşılıklı rızaya dayanan ticaretin dışında bâtıl (hırsızlık ve gasp gibi haram) yollarla yemeyin ve kendinizi (tehlikeye atıp) öldürmeyin. Kuşkusuz Allah size karşı çok merhametlidir. (Nisâ, 29)

Eğer ticaret olmasaydı, insanlar hırsızlık ve gasp gibi gayr-i meşrû yollarla birbirlerinin malını ele geçirmeye çalışır, toplumda denge-düzen bozulur, mal, mülk ve can güvenliği kalmazdı.

İslâm'da can güvenliği gibi mülkiyet hakkı da kutsal olduğundan, âyet-i kerîmede “Mallarınızı karşılıklı rızaya dayanan ticaretin dışında bâtıl (hırsızlık, gasp, fâiz ve rüşvet gibi haram) yollarla yemeyin” buyuruluyor.

Bedelini ödemek koşulu ile de olsa hiç kimse sahibinin rızası ve izni olmadan başkasının malını alamaz, açıkça ya da dolaylı bir şekilde satmaya da zorlayamaz.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

(Bir malı) satarken, alırken ve alacağını isterken (borçluya) kolaylık gösteren kimsenin üzerine Allah'ın rahmeti olsun. (Buhârî-İbni Mâce)

Ticaret, toplumsal dengenin, düzenin, barışın, kardeşliğin, mal ve can güvenliğinin sigortası olduğundan, sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) in, “(Bir malı) satarken (de), alırken (de) ve alacağını isterken (de borçluya) kolaylık gösteren kimsenin üzerine Allah'ın rahmeti olsun” duasından yararlanmak için, satıcının da, alıcının da birbirlerine karşı doğru, dürüst, merhametli ve hoşgörülü davranmaları ve sadece kendi menfaatlerini değil, karşısındakinin menfaatlerini de gözetmeleri gereklidir.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Ticaret yapınız, çünkü rızkın onda dokuzu ticarettedir. (İhyâ-ül-ulûm)

Hurmadan başka gelirleri olmadığı, genelde okuma-yazma bilmedikleri ve ticaret işlerinden anlamadıkları için Medine halkı hicretten önce çok yoksuldu ve yahudi tüccarlarının borç kıskacı altında eziliyordu.

Hurmadan başka gelirleri olmayan zavallı Medine halkı, ellerindeki hurmaları yahudi tüccarlara çok ucuz fiyatla satıyor ve onun yerine arpa, buğday, gaz ve zeytinyağı gibi zorunlu gıda maddelerini aşırı derecede yüksek fiyatla alıyor ve bu nedenle borç bataklığından bir türlü kurtulamıyorlardı.

Hz. Ebû Bekir, Hz. Osman, Hz. Abdurrahman bin Avf ve Hz. Zübeyr gibi Mekke'nin deneyimli tüccarları hicret edip Medine'ye gelince, derhal ticarete başladılar ama yetersiz olduklarından,

Müslümanların yahudilerin ekonomik tekelinden kurtulup, ticarî hayata egemen olmalarını isteyen Peygamberimiz (s.a.v.), “Ticaret yapınız, çünkü rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyurarak müslümanları ticarete yönelmeye teşvik etti.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Korkak tüccar kazançtan yoksundur; cesaretli tüccar ise bol kazançla rızıklanır. (Deylemî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Müslüman, dosdoğru ve güvenilir bir tüccar, kıyâmet günü şehitlerle beraberdir. (Hâkim-Beyhakî)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Doğru ve güvenilir tüccar, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir. (Tirmizî-Hâkim)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Dosdoğru tüccar kıyâmet günü Arş'ın gölgesinde olacaktır. (Deylemî)

Dünyanın geçici bir yerleşim alanı olduğu bilinci ile yaşayan, ölümü, âhireti unutmayan ve nefsinin aşırı mal tutkusundan kurtulan tüccarlar, mahşer yerinde peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle birlikte olacak ve Arş'ın gölgesinde oturup sohbet edecekler.

Yüce Allah buyuruyor:

Öyle erler (tüccarlar) vardır ki, onları ne ticaret, ne de alış-veriş Allah'ın zikrinden, namaz kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoyamaz. Onlar (dehşetten) kalplerin ve gözlerin pır pır döneceği bir günden korkarlar. (Nûr, 37)

Ticarete atılmak, gerçekte fırtınalı havada denize açılmaya benzer. Karmaşık yönlerden esen rüzgârlar gemiyi salladığı gibi nefsinin ve şeytanın tutsağı olanları da karmaşık yönlerden esen çeşitli haram rüzgârları sallar ve sonuçta kredi adı altında fâiz bataklığına saplanıp boğulurlar.

Ancak Allah'ın (c.c.) öyle kulları vardır ki, onları ne ticaret, ne de alışveriş Allah'ı bol bol zikir etmekten, beş vakit namazı vaktinde ve düzenli bir şekilde kılmaktan ve zekâtlarını da tastamam vermekten alıkoyamaz. Çünkü onlar dehşetten kalplerin ve gözlerin yerinden kopmuş gibi pır pır döneceği hesap gününden korkar, fâize bulaşmaz ve haram olan malları alıp satmazlar.

İşte bu özellikte olan tüccarlar (ticaretle uğraşanlar), ana-babaların evlâdından ve evlâtların da ana-babalarından kaçıştığı o korkunç mahşer gününde, peygamberler, sıddıklar ve şehitler ile birlikte olacaklar ve diğer insanlar mahşer güneşinin altında yanarken, onlar Arş'ın gölgesinde oturup aralarında bol bol sohbet edecekler.

***

Ahmet Tomor Hocaefendi


İSLAM'DA TİCARETİN ÖNEMİ KONULU SOHBETİMİZ



30 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page