Yüce Allah buyuruyor:
Ey îman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin ve sizden olan ulü'l-emre de (itaat edin). Eğer bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız, onu Allah'a (Kur'an'a) ve Peygamber'e (sünnetine) götürün; bu daha hayırlı ve sonuç yönünden daha güzeldir. (Nisâ, 59)
Ulü'l-emir ne demektir?
Sözlükte, emir sahipleri demektir. İslâm'da başta Hulefâ-i Râşidîn denilen Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (radıyallahu anhüm) olmak üzere, müslüman olup Allah'ın (c.c.) Kitab'ı (Kur'an) ve Peygamberimiz (s.a.v.) in sünnetleri doğrultusunda ülkeyi yöneten devlet başkanlarına ve onların atadığı yöneticilere, komutanlara ulü'l-emr denir.
Ulü'l-emre itaat etmek vâcib olmakla birlikte bazı şartları vardır. Çünkü âyet-i kerîmede hiçbir kayda ve şarta bağlanmaksızın “Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin” buyrulurken,
Ulü'l-emre gelince, “sizden” şartı ile sınırlanmış ve itaat edin yerine “vâv-ı âtıf” ile Allah'a ve Peygamber'e itaate âtıf yapılmış ve ayrıca ulü'lemr ile aranızda “Eğer bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah'a (Kur'an'a) ve Peygamber'e (sünnetine) götürün” buyurulmuştur.
İşte bu üç özelliğe sahip olan devlet başkanlarının yazılı ve sözlü emirlerine, yayınladıkları genelgelere, çıkardıkları kanunlara ve atadıkları idarecilere itaat etmek bütün müslümanlara vâcib, gizlice de olsa bunlara karşı çıkmak tahrîmen mekruhtur.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Bana itaat eden (gerçekte) Allah'a itaat etmiş ve bana karşı gelen, Allah'a karşı gelmiş demektir. Emîr'e (müslüman yöneticiye) itaat eden bana itaat etmiş ve emîr'e karşı gelen, bana karşı gelmiş demektir. (Buhârî-Müslim-İbni Mâce-Nesâî)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Üzerinize simsiyah Habeşli bir köle atansa bile, sözünü dinleyin ve emrine itaat edin. (Buhârî)
Bu üç özelliğe sahip olmayan yani din karşıtı ideolojileri benimseyip “sizden” şartının dışında kalan, Allah'ın (c.c.) ve Peygamber (s.a.v.) in emirlerini uygulamayan ve vatandaşları ile arasında çıkan görüş ayrılıklarını Allah'ın (c.c.) Kitab'ı ve Peygamber (s.a.v.) in sünneti doğrultusunda çözüme yanaşmayan devlet başkanlarının emirlerine ve onların atadıkları idarecilere itaat etmek, müslümanlara vâcib değildir.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Müslüman kişiye gereken, kendisine günah ile emredilmediği sürece sevdiği ve sevmediği her konuda devlet başkanına itaat etmesidir. Bir günah işlemesi emrolunduğu zaman ise hiç kimseyi dinlemez ve itaat etmez. (Buhârî-Müslim-Nesâî-Tirmizî-Ebû Dâvûd-İbni Mâce)
Müslümanlar “devlet baba” diye saydıkları devlet başkanlarına ve yöneticilere sahip çıkar ve onların günah içermeyen emirlerini seve seve yerine getirmeye çalışırlar. Ancak iktidarı ele geçiren İslâm karşıtı güçler dindarlara baskı yapmaya, namazı kısıtlamaya ve başörtüsünü yasaklamaya kalkışırlarsa, Peygamberimiz (s.a.v.) in dili ile “hiç kimseyi dinlemez ve itaat etmezler”.
Devletin önemi
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Devlet başkanı (devlet otoritesi) olmayan bir ülkeye uğradığınızda, oraya girmeyin. (Beyhakî)
Devlet başsız kalıp devlet otoritesinin çöktüğü yerde can ve mal güvenliği de olmayacağından ve yayılmacı dış güçler oraya saldıracağından, müslümanlar devletsiz olamaz. Bu nedenle ashâb-ı kiram (radıyallahu anhüm) Peygamberimiz (s.a.v.) in vefat ettiği en acılı günlerinde öncelikle Hz. Ebû Bekir'i halife seçtiler ve orada bulunanlar derhal ona biat ettiler.
Halife seçilen Hz. Ebû Bekir ertesi günü yani 13 Rebîulevvel Salı günü mescide gelip genel biatı kabul etti ve ardından minbere çıktı. Minberde Allah'ü Teâlâ'ya hamdü senâlar ve Resûlullah'a salâtü selâmdan sonra,
“Ey insanlar! Ben sizin en hayırlınız değilim ama üzerinize halife seçildim. Eğer doğru ve iyi işler yaparsam bana yardımcı olunuz. Eğer fena ve yanlış işler yaparsam, beni uyarınız ve bana doğru yolu gösteriniz. Ben Allah'a ve Resûlallah'a itaat ettiğim sürece, siz de bana itaat ediniz. Ben Allah'a ve Resûlallah'a itaat etmezsem, siz de bana itaat etmeyin” dedi ve minberden indi.
Hulefâ-i Râşidînin birincisi olan Hz. Ebû Bekir'in halife seçilmesi ile, hicrî 9. yılda Tebuk'a kadar gidip Doğu Roma İmparatorluğuna açıkça meydan okuyacak güce erişen İslâm Devleti, elhamdülillah dağılıp parçalanmaktan kurtuldu ve kısa zamanda dünyanın tek süper gücü oldu.
Ancak!
Bizler de İslâm'ı daha ilerilere taşıyabilmemiz ve Kur'an'ı yeryüzüne egemen kılabilmemiz için annelerimizin bizi uyuturken söyledikleri ninnileri dinler gibi ashâb-ı kiramın ve ecdadımızın kazandığı zaferleri dinleyip uyumayalım ve sadece marşlar çalıp onları kutlamakla oyalanmayalım.
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
TEVAZU VE HAZRETİ ÖMER KONULU SOHBETİMİZ
Comments