Yüce Allah buyuruyor:
O halde (habibim!) Sen de peygamberlerden ulü'l-azm olanların sabrettiği gibi sabret. Onlar (kâfirler) için acele etme! (Çünkü) onlar vaad olundukları azabı gördükleri gün, sanki (dünyada) gündüzün bir saatinden başka kalmamış gibi olurlar. Bu bir tebliğdir. Yoldan çıkmış (fâsık) topluluklardan başkası helâk edilir mi? (Ahkaf, 35)
Sözlükte ulü'l-azm, azim sahibi demektir. En çetin direnişler, güçlükler ve kâfirlerin sözlü, fiilî saldırıları karşısında sabır ve sebatla görevinin başında azimle ve kesin kararlılıklarla dimdik duran peygamberlere ulü'l-azm denir.
Hiç kuşkusuz peygamberlerin her biri sabır, sebat ve azimle görevlerini yapmışlardır. Ancak içlerinde en üstün olanları, ulü'l-azm derecesinde olan peygamberlerdir. Bu nedenle Allah (c.c.) “(Habibim!) Sen de peygamberlerden ulü'l-azm olanlar gibi sabret. Onlar (ın kâfirlerin azap olması) için acele etme!” diye uyarıyor ve “onlar (kâfirler) vaad olundukları azabı gördükleri gün, sanki (dünyada) gündüzün bir saatinden başka kalmamış (yaşamamış) gibi olurlar” buyuruyor.
Allah'ın (c.c.): “(Habibim!) Sen de peygamberlerden ulü'l-azm olanların sabrettiği gibi sabret” buyurması, sabır, sebat ve azimde (kararlılıkta) ulü'l-azm olan peygamberlerin diğerlerinden daha üstün olduğunun göstergesidir. Bakara Sûresinin 253. âyetinde de peygamberlerden bir kısmının diğerlerinden daha üstün olduğu bildirilmektedir.
Ulü'l-azm peygamberler kimlerdir?
Yüce Allah buyuruyor:
Hani biz peygamberlerden ahd-ı mîsak almıştık. Senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan da. Biz onlardan ahd-ı mîsak (çok sağlam söz) almıştık. (Ahzâb, 7)
Âlimlerin çoğunluğuna göre bu âyet-i kerîmede ismi geçenlerin hepsi ulü'lazm derecesindedir ve peygamberlerin en üstünleridir. Bunların en üstünü de Muhammed (a.s.) dır. Çünkü o, hem ulü'l-azm hem de Hâtemü'l-enbiyâ'dır. Ayrıca Muhammed (a.s.) Habîbullah, Nuh (a.s.) Abden şekûrâ, İbrahim (a.s.) Halîlullah, Musa (a.s.) Kelîmullah ve İsa (a.s.) da Rûhullah ve Kelimetullah'tır.
Bunların her biri en zorlu dönemlerde görev yapmış, zamanın en acımasız yarı vahşi müşrikleri ve kanlı diktatörleri ile mücadele etmiş ve Allah (c.c.) yolunda her çeşit işkencelere katlanmışlardır.
Yüce Allah buyuruyor:
(Ya Muhammed!) Sen Rabbinin hükmüne sabret. Sakın balık sahibi (Yunus) gibi olma! Hani o, (kavminden dolayı) kederle dolu olarak (Rabbine) nidâ etmişti. (Kalem, 48)
Hz. Yunus yıllarca uğraştığı halde kavminden tek bir kişi îmana gelmeyince, ümidini yitirmiş ve kavmine kızıp öfkeyle kaçmış ve bir gemiye binip uzaklara gitmek istemişti. Ancak izinsiz cepheyi terk ettiği için ilâhî cezaya çarptırıldı ve günlerce balığın karnında tutsak kaldı.
Sonra pişman olup tevbe edince ve balığın karnında “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine'z-zâlimîn” (Senden başka ilâh yoktur, seni tesbih, tenzih ederim, doğrusu ben zâlimlerden oldum) diye yalvarınca, Allah (c.c.) onu affedip bağışladı ve balığın karnından çıkardı ama,
Peygamberimiz'e (s.a.v.) “Sakın balık sahibi (Yunus) gibi olma!” Ebû Cehil'in başını çektiği işkenceci müşrikler işi azıtsa da ve en acımasız işkenceleri yapsalar da, sen ulü'l-azm peygamberler gibi tebliğ görevine devam et, sakın cepheyi terk etme buyurdu.
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
PEYGAMBERLERE ÎMAN KONULU SOHBETİMİZ
Comments