2770759
top of page
Ahmet Tomor Hocaefendi

ÜMMET-İ MUHAMMED

Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2021

Yüce Allah buyuruyor:

(Ya Muhammed!) Biz seni, bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı (peygamber) olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. (Sebe, 28)

Sözlükte, toplumlara, cemaatlere ve milletlere ümmet denir. Şeriat örfünde ise kendilerine Allah (c.c.) tarafından peygamber gönderilen toplumlara ümmet ve gönderilen peygamberin adına izâfeten de, örneğin Hz. İbrahim'in ümmeti denir.

Önceki peygamberler sadece bir kavme (topluma) peygamber olarak gönderilirdi. Örneğin,

“Andolsun ki, biz Nuh'u kavmine (peygamber olarak) gönderdik”. (Hûd, 25)

“Semûd (kavmine) de kardeşleri Sâlih'i (peygamber olarak) gönderdik”. (Hûd, 61) gibi.

Hz. Muhammed son peygamber olduğundan ve ondan sonra başka peygamber gelmeyeceğinden Allah (c.c.): “Biz seni, bütün insanlara ancak (cenneti) müjdeleyici ve (cehennem ile) uyarıcı (peygamber) olarak gönderdik” buyuruyor ve ardından, “Fakat insanların çoğu bunu bilmezler” uyarısı ile insanların çoğunluğunun inkâr bataklığında kalacağını haber veriyor.

Hz. Muhammed bütün insanlara gönderilen son peygamber olduğundan, ırkı, rengi, dili, ilkesi, inancı ve önceki dini ne olursa olsun, Asr-ı saadetten kıyâmete kadar gelip geçmiş ve gelecek olan bütün insanlar Ümmet-i Muhammed kapsamına dahildir yani Hz. Muhammed'in ümmetidir.

Ancak ümmet iki kısımdır. Hz. Muhammed'in İslâm'a dâvetine icâbet (kabul) edip müslüman olanlara ümmet-i icâbet denir. Hz. Muhammed'in İslâm'a dâvetine icâbet etmeyip İslâm'ın dışında kalan ateist, yahudi, hıristiyan ve budist gibilerine de ümmet-i dâvet denir.

Ümmet-i Muhammed'in özellikleri

Yüce Allah buyuruyor:

Kuşkusuz bu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin (bir tek) Rabbinizim. O halde sadece bana kulluk edin. (Enbiyâ, 92)

Asr-ı saadetten beri yeryüzünde Allah (c.c.) katında geçerli olan bir tek ümmet vardır ki, o da “ümmet-i Muhammed” yani Hz. Muhammed'in ümmetidir. Bu nedenle günümüzdeki yahudilere Hz. Musa'nın ve hıristiyanlara Hz. İsa'nın ümmeti denilemez. Çünkü onlar son peygamber Hz. Muhammed'in dâvetine icâbet edip müslüman olmasalar da, “ümmet-i dâvet” kapsamında olduklarından başka bir peygambere ümmet olamazlar.

Kuşkusuz göklerin ve yerin tek egemeni olan Allah (c.c.) de hepimizin bir tek Rabbidir. O halde bütün insanlar sadece O'na kulluk etmeli ve İslâmî kurallar doğrultusunda ibadetlerini yapmalıdır.

Yüce Allah buyuruyor:

Siz insanların iyiliği için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. (Çünkü siz) iyiliği emreder, kötülüğü engeller ve Allah'a inanırsınız. (Âl-i İmrân, 110)

Âyet-i kerîmede, ümmet-i Muhammed'in en hayırlı ümmet olduğu bildiriliyor ve bunun nedeni şöyle açıklanıyor: “(Çünkü siz) iyiliği emreder, kötülüğü engeller ve Allah'a inanırsınız”. İşte en hayırlı ümmet olmanın üç koşulu; iyiliği emretmek, kötülüğü engellemek ve Allah'a (c.c.) inanmak.

Bu üç koşulu yerine getirenler hayırlı ümmet kapsamına gireceğinden, bu konuyu biraz açalım.

1- İyiliği emretmek: Peygamberimiz (s.a.v.) geceyi gündüze katarak ve ıssız çöllerde zamanla yarışarak “iyiliği” yani ilâhî emirleri tebliğ etmeye çalıştığı gibi bizler de elimizin erdiği, dilimizin döndüğü ve gücümüzün yettiği kadar insanlara ilâhî emirleri tebliğ etmeye çalışalım.

2- Kötülüğü engellemek: Allah (c.c.) katında kötü ve dinimizde haram olan her çeşit çirkin şeylerin yaygınlaşmasını engellemeye ve yapanları kırıcı olmayan sözlerle uyarmaya çalışalım.

3- Allah'a inanmak: Allah'ın (c.c.) varlığına, birliğine, göklerin, yerlerin tek egemeni ve bütün âlemlerin Rabbi olduğuna gönülden inanalım ve emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınalım.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

(Geçmiş) ümmetler bana gösterildi. Peygamber gördüm, yanında küçücük bir toplum vardı. Peygamber gördüm, yanında bir iki kişi vardı. Peygamber gördüm yanında bir tek kişi yoktu. Derken önüme büyük bir kalabalık çıkarıldı. Onları ümmetim sandım. Bana “bunlar Musa ve ümmetidir, sen ufka bak!” denildi. Baktım; yoğun bir kalabalık gördüm. “Bana diğer bir ufka da bak!” denildi. Baktım; orada da yoğun bir kalabalık gördüm. Bana: “İşte bunlar (hepsi) senin ümmetindir. İçlerinden yetmiş bin kişi hesapsız-azapsız cennete girecektir” denildi. (Buhârî-Müslim-Tirmizî)

Allah (c.c.) emir verince ve İsrâfil (a.s.) ikinci defa Sûr'a üfleyince, insanlar uykudan uyanır gibi yeniden dirilip kabirlerinden fırlayacak ve her ümmet peygamberi ile birlikte mahşer yerine gelecek. Ümmeti az olan peygamberler mahzun olurken, ümmeti çok olanlar sevinecek ve her peygamber ümmetine şefaat etmek için Allah'tan (c.c.) izin isteyecek.

İşte o gün mahşer yerinde en fazla Peygamberimiz (s.a.v.) sevinecek ve ümmetinin çokluğu ile orada iftihar edecek. Bazı peygamberler bir kaç kişiden oluşan ümmetini kurtarmak için çırpınırken, Peygamberimiz (s.a.v.) in ümmetinden 70.000 kişi mahşerde hiç sorgulanmadan ve azap görmeden doğrudan cennete gidecek ve onların her biri de 70.000 kişiye şefaat edecek.

Peygamberimiz (s.a.v.) secdeye kapanıp “ümmetim, ümmetim!” deyince, Allah (c.c.) “şefaat-ı kübrâ” (en büyük şefaat) yetkisini verecek ve Peygamberimiz (s.a.v.): “Ümmetimden bir tek kişi cehennemde yanarken, ben cennete girmem” diyecek.

Hulle (giysi) yi getirdiler,

Giy Muhammed dediler.

Giymem Cebrâil dedi,

Ümmetim giymeyince.


Burak'ı (bineği) getirdiler,

Bin Muhammed dediler.

Binmem Cebrâil dedi,

Ümmetim binmeyince.


Sırat'a götürdüler,

Geç Muhammed dediler.

Geçmem Cebrâil dedi,

Ümmetim geçmeyince.


Cennete götürdüler,

Gir Muhammed dediler.

Girmem Cebrâil dedi,

Ümmetim girmeyince.


Ebû Hureyre radıyallahu anhü diyor ki:

(Sahâbeler:) Ya Resûlallah! Ümmetinden henüz gelmeyenleri (görmediklerini) nasıl tanırsın? dediler.

Peygamberimiz (s.a.v.):

“Ne dersiniz? Bir kimsenin kapkara at sürüsünün içinde alnı ve ayakları bembeyaz bir atı olsa, onu tanımaz mı?” diye sordu. (Sahâbeler) evet tanır ya Resûlallah! Deyince, Peygamberimiz (s.a.v.):

“İşte onlar (ümmetim) de abdestten dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları bembeyaz parlak olarak (mahşere) gelecekler” buyurdu. (Müslim-İbni Mâce)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kuşkusuz benim ümmetim kıyâmet gününde abdest izlerinden yüzleri, elleri ve ayakları (nur gibi) parlak olarak (mahşer yerine) dâvet edilecekler. Kimin yüzünün parlaklığını arttırmaya gücü yeterse, bunu yapsın (çok abdest alsın). (Buhârî-Müslim)

Allah (c.c.) insanların korkudan tir tir titrediği ve ana-babanın evlâdından kaçtığı günde hiç kuşkusuz Peygamberimiz'e (s.a.v.) en büyük şefaat yetkisini verecek ve sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) “Ümmetimden bir tek kişi cehennemde yanarken, ben cennete girmem” diyecek ama,

Dünyada abdest almaya üşenenler, beş vakit namazı terk edenler ve dolayısıyla mahşer yerinde yüzleri kapkara kömür gibi olanlar, Hz. Muhammed gibi bir peygambere ümmet olduklarını nasıl kanıtlayacaklar?

Allahım! Bizleri iki cihan serveri sevgili Peygamberimiz'e (s.a.v.) gerçek ümmet eyle, beş vakit namazı düzenli bir şekilde kılmamızı nasib eyle ve onun şefaatından mahrum eyleme. Âmîn!

***

Ahmet Tomor Hocaefendi


SON PEYGAMBER KONULU SOHBETİMİZ



87 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ÜZÜM

Comments


bottom of page