2770759
top of page
Ahmet Tomor Hocaefendi

YEMİN VE KEFÂRETİ

Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2021

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Yemin etmek isteyen kimse, ancak Allah'ın adı ile yemin etsin ya da sussun. (Müslim)

Sözlükte yemin, güç ve kuvvet demektir. Hasarlı binalar çimento ve demirle güçlendiği gibi sözlerimiz de Allah'ın (c.c.) adı ile güçlendiğinden, Allah andı ile başlayan sözlere yemin denir.

Yeminler, sadece Allah'ın (c.c.) adı anılarak yapılır. Bunun dışında hiç kimsenin ve hiçbir varlığın adı anılarak yemin yapılamaz. Allah'ın (c.c.) adı dışında, evlâdımın başı için, Peygamberin, Kur'an'ın, Kâbe'nin hakkı için ya da namus ve şerefim için diye yapılan yeminler dînî açıdan geçersiz olduğu gibi Allah (c.c.) katında da günahtır.

Yemin nasıl yapılır ve kaç çeşit yemin vardır?

Yemin, ism-i celâl'in (Allah) isminin başına vav, be ya da ta harfleri getirilerek ve ism-i celâl'in sonu Vallahi, Billâhi, Tallahi şeklinde esre okunarak yapılır ve üç çeşit yemin vardır.

1- Yemîn-i lağv: Yemin etme amacı ile değil de, sürç-i lisan yani dilin sürçmesi ile yapılan ve gelecek zamanı kapsamayan yeminlere yemîn-i lağv denir.

Yüce Allah buyuruyor:

Allah, yemîn-i lağvinizden (kasıtsız yeminlerinizden) dolayı sizi sorumlu tutmaz. Lâkin bilerek yaptığınız (kasıtlı) yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar. (Mâide, 89)

Hanefî'ye göre gerçek dışı bile olsa bir kişinin doğru olduğu zannıyla ve sürç-i lisan ile yaptığı yeminlerden dolayı sorumlu olmaz yani kefâret gerekmez.

Bir kimse borcunu ödemediği halde yanılarak ve ödediğini zannederek “ödedim” diye ya da söz verdiği halde, verdiği sözü unutarak “söz vermedim” diye yemin etse, bu tür yeminler yemîn-i lağv kapsamında olduğundan, kişi sorumlu olmaz ve kefâret gerekmez (Hanefi'de).

Şâfî'de, sadece konuşma esnasında sürç-i lisan ile “hayır vallahi, evet billâhi” gibi yeminler yemîn-i lağv kapsamındadır. Bunun dışında borcunu ödemediği halde, ödediğini zannederek ve söz verdiği halde, verdiği sözü unutarak yapılan yeminler için kefâret gerekir (Şâfî'de).

2- Yemîn-i gamûs: Sözlükte gamûs batmak demektir. Yalan yere yemin edenler dünyada günah bataklığına ve cehennemde Gayya Deryasına batacağından, kasten yalan yere yemin etmeye yemîn-i gamûs denir.

Geçmişte ya da şimdiki zamanda yapmış olduğu bir işi kasten ve bilinçli olarak yapmadım diye yemin eden kimse, kefâret ile bu günahtan kurtulamayacağı için Hanefî, Mâlikî ve Hanbelî'ye göre yemîn-i gamûs'ta kefâret verilmez. Sadece Şâfî mezhebine göre verilir.

Yemîn-i gamûs günahından kurtulmak isteyenlerin, pişmanlık duyarak çok tevbe etmeleri ve yalan yere yemin ederek ya da şâhitlik yaparak kul hakkına girmişlerse, onlardan da helâllik almaları gerektiğinden, bu tür yeminlerden çok kaçınmak gerekir.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Büyük günahlar şunlardır: Allah'a şirk (ortak) koşmak, ana babaya isyan etmek, haksız yere insan öldürmek ve yalan yere yemin etmektir. (Buhârî-Nesâî-Tirmizî)

Peygamberimiz (s.a.v.) in yalan yere yemin etmeyi, Allah'a (c.c.) şirk koşup müşrik olmak, ana babaya isyan etmek ve haksız yere bir kimseyi öldürüp kâtil olmak gibi büyük ve korkunç günahlar arasında sayması çok düşündürücüdür.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Bir müslümanın malını (haksız yere) elinden almak için yalan yere yemin eden kimse, (mahşer günü) gazaba uğramış olarak Allah'ın huzuruna çıkar. (Buhârî-Müslim)

3- Yemîn-i mün'akide: İster ciddi, ister şaka ve ister sürç-i lisanla olsun, gelecek zamanla ilgili olarak şu işi yapacağım ya da yapmayacağım diye yemin etmeye, yemîn-i mün'akide denir.

Yemîn-i mün'akide bağlayıcı olduğundan, kişi bu yemini korumak ve bozduğu zaman da kefâret vermekle yükümlüdür. Yemîn-i mün'akide de fevrî, muvakkat ve mürsel olmak üzere üç kısımdır.

Fevrî yemin: Bir sebebe bağlı olarak yapılan ve sadece yemin ettiği zamanla sınırlı olan yemine fevrî yemin denir. Örneğin, çay içmekte olan arkadaşları “gel bir çay iç” diye ısrar ettikleri zaman, “vallahi içmeyeceğim” diye yemin eden kimse, eğer oradan ayrılmadan önce bir yudum çay içerse, yeminini bozmuş olur ve kefâret gerekir.

Muvakkat yemin: Belirli bir zamanla sınırlı olarak yapılan yemine muvakkat yemin denir. Örneğin, nisan ayının beşinci günü borcumu ödeyeceğim diye yemin eden kimse, eğer nisan ayının beşinci günü güneş batmadan önce borcunu öderse, yemini yerine gelmiş olur ve kefâret gerekmez. Eğer nisan ayının beşinci günü güneş battıktan sonra borcunu öderse, alacaklı hakkını helâl etse bile yeminini bozduğu için kefâret vermesi gerekir.

Mürsel yemin: Bir işi yapmayı ya da yapmamayı belirli bir zamanla sınırlamadan yapılan yemine mürsel yemin denir. Örneğin, filân fakire bir takım elbise alacağım diye yemin eden kimse, aradan yıllar geçse de kendisi ve o fakir hayatta olduğu sürece yemini bozulmaz ve kefâret gerekmez. Ancak yemin eden kimse ya da o fakir öldüğü anda yemin bozulur ve kefâret gerekir.

Çok yemin etmek sakıncalı mı?

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Yemin malın satışını arttırsa da, kazancın bereketini giderir. (Buhârî-Müslim-Ebû Dâvûd)

Mâide Sûresinin 89. âyetinde de “Yeminlerinizi koruyun” buyuruluyor. Yeminler iki şekilde korunur; birincisi Allah'ın (c.c.) yüce adını istismar etmemek için çok yemin etmekten sakınmak, ikincisi yemin edildiği zaman yemini bozmaktan korumak. Bu nedenle doğru bile olsa sık sık yemin etmek mekruhtur. Çünkü evin, malın ve kazancın bereketini giderir.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Alış-verişte çok yemin etmekten sakının. Çünkü yemin malın satışını arttırsa da sonra kökten mahveder (batırır). (Müslim-İbni Mâce-Nesâî)

Alış-verişte zorunlu haller dışında çok yemin etmekten kaçınmalıdır. Çünkü doğru bile olsa alış-veriş gibi dünya işlerinde Allah'ın (c.c.) yüce adını istismar etmek mekruh, yalan olursa haramdır.

Yemin eden kimse, yeminini bozabilir mi?

Yüce Allah buyuruyor:

Sözleşme yaptığınız zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin. Allah'ı kendinize kefil tutarak sağlamlaştırdığınız yeminleri bozmayın. Kuşkusuz Allah yaptıklarınızı bilir. (Nahl, 91)

Âyet-i kerîmede “Allah'ı kendinize kefil tutarak (Allah'ın adı ile) sağlamlaştırdığınız yeminleri bozmayın” buyuruluyor. Gerçekten Allah'ın (c.c.) yüce adı anılarak yani vallahi, billâhi diye yapılan yeminler ve karşılıklı sözleşmeler çok kutsal olduğundan, bunlara bağlı kalınması ve bozulmaması gerekir. Çünkü bazı yeminlerin bozulması haramdır.

Vallahi artık içki içmeyeceğim, uyuşturucu kullanmayacağım, kumar oynamayacağım, yalan söylemeyeceğim, rüşvet almayacağım, kimsenin malını çalmayacağım, dedikodu yapmayacağım, dışarıda ve yabancı erkeklerin yanında başımı açmayacağım ve gayr-i meşrû cinselliğin hepsinden kaçınacağım diye yemin eden bir müslümanın,

Allah'ın (c.c.) yüce adını anarak vallahi diye yaptığı bu tür yeminlere sâdık, bağlı kalması farz ve nedeni ne olursa olsun bu tür yeminleri bozması çok sakıncalı ve büyük haramdır.

Ancak!

Her şeyin bazı istisnâları (ayrıcalığı) olduğu gibi kuşkusuz yemini bozmanın da bazı istisnâları vardır. Bu nedenle bazı durumlarda yapılan yeminleri bozmak farz, vâcib ve sünnet de olabilir.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Kim bir konuda yemin eder de (sonra) ondan başkasını daha hayırlı görürse, yemininden dolayı kefâret versin ve hayırlı olanı yapsın. (Müslim)

Annesine, babasına gücenip onlarla konuşmamaya yemin eden kimsenin, yeminini bozması farzdır. Amca, dayı, hala, teyze ve kardeş gibi yakınlarına gücenip onlarla konuşmamaya yemin eden kimsenin, yeminini bozması vâciptir. Dînî açıdan bir sakınca olmadığı halde komşusu ya da müslüman kardeşleri ile konuşmamaya yemin eden kimsenin, yeminini bozması da sünnettir.

Abdurrahman İbni Semure radıyallahu anhü diyor ki:

Resûlüllah (s.a.v.) bana buyurdu:

“Herhangi bir konuda yemin ettiğin zaman ondan başkasını daha hayırlı görürsen, hayırlı olanı yap (yeminini boz) ve yemin kefâreti ver”. (Buhârî-Müslim-Tirmizî-Ebû Dâvûd-Nesâî)

Peygamberimiz (s.a.v.) Abdurrahman İbni Semure'ye (r.a.), “Hayırlı olanı yap (yeminini boz) ve (sonra) yemin kefâreti ver” buyurduğu için, Hanefî'de önce yemin bozulup suç işlenir, sonra yemin bozmanın cezası olan kefâret ödenir. Nitekim namazda önce sehvedilir, sonra sehiv secdesi yapılır.

Yemin kefâreti

Yüce Allah buyuruyor:

Bunun (yeminin) kefâreti, ailenize yedirdiğinizin orta hallisinden on fakiri doyurmak ya da onları (on fakiri) giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutar. İşte yeminlerinizin (bozmanın) kefâreti budur. (Mâide, 89)

Yeminini bozan kimsenin kefâret vermesi, dünyada yeminini bozma vebâlinden kurtulmanın maddî bedelidir. İnsanların mâlî gücü farklı olduğundan, yemin kefâreti de dört kısımdır.

1- Bir köleyi ya da bir câriyeyi (kadın köleyi) azat etmek yani kölelikten kurtarıp özgürlüğüne kavuşturmaktır. Eğer buna gücü yetmezse,

2- On fakiri namaz kılabilecek şekilde orta halli giydirmek. Eğer buna gücü yetmezse,

3- Karnı aç olan on fakiri sabah-akşam birer defa doyurmak ya da bir fakiri on gün sabah-akşam doyurmak ya da on fakire birer fıtır sadakası (fitre) vermektir. Eğer buna da gücü yetmezse,

4- Ara vermeden üç gün peşi peşine oruç tutmaktır. Şâfi'de, peşi peşine tutmak şart değildir.

***

Ahmet Tomor Hocaefendi


İSLAM'DA YEMİN VE ÇEŞİTLERİ KONULU SOHBETİMİZ



115 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


bottom of page