Yüce Allah buyuruyor:
(Ya Muhammed!) Sana Zülkarneyn'i soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım. (Kehf, 83)
Çocukluğu yetimlik ve gençliği yoksulluk içinde geçen ve hiç okuma-yazma bilmeyen Hz. Muhammed'in peygamber olmasını içlerine sindiremeyen Mekke müşrikleri, ona öyle bir şeyler soralım ki cevap veremesin diye ehl-i kitap olan yahudilerle görüşmek üzere Medine'ye gittiler.
Yahudilerin hiç ismini duymadıkları “Zülkarneyn'i ona sorun” demeleri üzerine sevinerek Mekke'ye döndüler ve “ya Muhammed! Zülkarneyn kimdir? onu bize anlat!” Dediler.
Kur'an'da övgü ile adı geçen, ancak peygamber mi, evliya mı? oldukları bilinmeyen üç kişiden bir de Hz. Zülkarneyn'dir. Arapça sözlükte Zülkarneyn, iki boynuz sahibi demektir. Asıl adı kesin olarak bilinmeyen Hz. Zülkarneyn, en yaygın rivayete göre dünyanın her iki yakasına yani hem batıya ve hem doğuya hâkim olduğu için kendisine Zülkarneyn denilmiştir.
Yahudiler neden Hz. Zülkarneyn'i önerdiler?
Tarihçiler, Mezopotamya bölgesinde yaşayan kavimlerden Sümerlere ait olduğu ileri sürülen ilk yazılı belgelerin bulunduğu M.Ö. 3.000 yılından sonraki döneme tarih zamanları ve ondan önceki dönemlere de tarihten önceki zamanlar diye tarihi iki döneme ayırırlar.
Ayrıca tarihten önceki zamanları, kaba taş, yontma taş, cilâlı taş ve maden devri gibi dönemlere ve tarih zamanlarını da, M.Ö. 3.000 yılı ile Batı Roma Devletinin yıkılış tarihi olan M.S. 476 yılı arasına İlkçağ, M.S. 476 yılı ile İ"stanbul'un fetih tarihi olan 1453 yılı arasına Ortaçağ, 1453 yılı ile Fransız ihtilâlinin olduğu 1789 yılı arasına Yeniçağ ve ondan sonraki döneme de Yakınçağ derler.
İşte tarihçilerin inanç, ideoloji, askerî ve siyasî görüşleri doğrultusunda çeşitli kaynaklardan elde ettikleri bilgiler, sadece M.Ö. ki 3.000 yılı ile M.S. ki 2.000 yılı arasını yani ortalama beş bin yıllık bir zaman dilimi ile sınırlıdır. Gerçi beş bin yıllık bir zaman dilimi bize göre çok uzun olabilir ama,
Hz. Âdem ve Hz. Nuh gibi ilk peygamberlerin ve o dönemde yaşayan insanlardan pek çoğunun en az bin yıl yaşadığını ve beş bin yıllık zamanın sadece beş kuşağı kapsadığına göre, ne zaman başladığı ve ne zaman sona ereceği bilinmeyen insanlık tarihi karşısında beş bin yıllık bir dönemin, gerçekten çok kısa bir zaman dilimi olduğu gerçeğini anlarız.
Diğer yandan tarihten önceki zamanlarda meydana gelen Hz. Âdem'in yaratılışı ve Nuh Tûfan'ı gibi olaylar hakkında ilâhî kitapların ve peygamberlerin dışında tarihçilerin hiçbir bilgisi olmadığı gibi Hz. Zülkarneyn hakkında da hiçbir bilgileri olamayacağından, yahudiler Mekke müşriklerine Hz. Zülkarneyn'i sormalarını önerdiler.
Yüce Allah buyuruyor:
Gerçekten biz onu (Zülkarneyn'i) yeryüzünde güçlü bir iktidar sahibi yaptık ve (ihtiyacı olan) her şey için bir sebep (bir yol) verdik. O da (batıya doğru) bir yol tutup gitti.
Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca, onu kara balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu.
Onun yanında (yaşayan) bir topluma rastladı. (Ona:) “Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap eder ya da güzelce davranırsın” dedik.
(Zülkarneyn) dedi ki: Zâlim olanları (inkârcıları) biz cezalandıracağız. Sonra o, (ölünce) Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir şekilde azap eder.
Îman edip sâlih amel işleyenlere de güzel bir mükâfat vardır ve ona işimizden en kolayını söyleriz. (Kehf, 84-85-86-87-88)
Dünyayı dolaşıp insanları îmana dâvet etmesi ve yeryüzüne egemen olması için Allah (c.c.) tarafından kendisine güç, kudret, iktidar ve yol için gerekli bütün sebepler verilen Hz. Zülkarneyn, önce batıya yöneldi ve o dönemin fiziksel coğrafyasına göre batının en uç noktasında bir deniz kıyısına (Atlas Okyanusu olabilir) vardı.
Akşam üzeri deniz kıyısından batı ufkuna bakanlar, güneşin denize battığını gördükleri gibi Hz. Zülkarneyn de hava kararınca güneşin kara balçıklı bir su gözesine (pınarına) battığını gördü.
Deniz kıyısında kokuşmuş hayvan derilerini giyen ve sadece balık eti yiyen yarı vahşi ilkel bir topluma rastladı. Allah (c.c.) “Ey Zülkarneyn! Onlara (îmana gelmeyenlere) ya azap eder ya da güzelce davranırsın (îmana dâvet edersin)” buyurdu.
Yüce Allah buyuruyor:
Sonra yine bir yol tuttu. Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu (güneşi) öyle bir (çırılçıplak) toplum üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı (kendilerini koruyacak) hiçbir siper yapmamıştık. (Kehf, 89-90)
Hz. Zülkarneyn batıdaki görevini tamamlayınca doğuya yöneldi ve yol boyunca rastladığı bütün toplumları îmana dâvet ederek o dönemin fiziksel coğrafyasına göre doğunun en uç noktasında bir deniz kıyısına (Büyük Okyanus olabilir) geldi.
Doğudaki insanlar çırılçıplaktı ve onların üzerinde kokuşmuş hayvan derileri bile yoktu. Güneş doğarken yer altındaki inlerine çekiliyor ve güneş batarken dışarı çıkıp balık, böcek yiyorlardı.
Yüce Allah buyuruyor:
Sonra yine bir yol tuttu. Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde (eteğinde kendi dillerinden başka) hiçbir sözü anlamayan bir toplum buldu. (Kehf, 92-93)
Hz. Zülkarneyn o dönemin fiziksel coğrafyasına göre doğu kıyılarında çırılçıplak dolaşan ve balık, böcek gibi şeyleri yiyip yaşayan vahşi tabiatlı insanları da îmana dâvet ettikten sonra, başka bir yol tuttu ve kuzeydoğuya yöneldi.
Kuzeydoğuda karanlıklara giren (kutuplara yaklaşan) Hz. Zülkarneyn, kendi adıyla anılan seddi yaptıktan sonra geriye döndü ve ömrünün kalan kısmını ibâdetle geçirdi.
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
ZÜLKARNEYN ALEYHİSSELÂM KONULU SOHBETİMİZ
Comments